
Osman Toprak
Erhan Afyoncu, popüler tarih tartışmalarına akademik, ilmi ve ilginç katkıları ile bilinen bir tarihçi. Marmara Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Afyoncu’nun Osmanlı tarihi üzerine yayınlanmış birçok kitabı bulunuyor. GENÇ Akademi’de de ders veren Afyoncu ile İstanbul’un Fethi üzerine konuştuk.
İstanbul Doğu Roma’nın başkentidir. Roma, Avrupa için her şey demektir. Bugünkü Avrupa Birliği projesi Roma’yı yeniden ihya etme düşüncesidir. Roma’nın başkentinin düşüşünü hiçbir zaman unutmadılar.
Mehmed henüz 12 yaşında Osmanlı tahtına geçiyor. Ünlü tarihçimiz Halil İnalcık, bu buhranlı dönemin, 1444-1446 yıllarının, 2. Mehmed’in hayatının ve faaliyetlerinin yönünü çizdiğini belirtiyor. 2. Mehmed’in ilk taht tecrübesi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Halil İnalcık hocamız 1444-1446 yılları arasındaki bu buhranlı yılların II. Mehmed`in hayat ve faaliyetlerinin yönünü çizdiğini belirtir. Bu çok doğrudur.
II. Murad, 1444 yılında devamlı mücadele ile geçen yılların yıpratması ve oğlu Alaeddin`in ölümünün verdiği üzüntü ile tahttan ayrılarak, yerine hayattaki tek oğlu şehzade Mehmed`i geçirdi. Tahtan ayrılmadan önce gerek Karamanlılara, gerekse Haçlılara bazı tavizler vererek, barışı sağlamıştı. Ancak tahta geçen II. Mehmed`in henüz 12 yaşında olması tahtta otoritesini kurmasının önündeki en önemli engeldi. Fatih’in ilk hükümdarlık döneminde Veziriazam Çandarlı Halil Paşa ile kul asıllı vezirleri arasında büyük bir çekişme meydana geldi. Bu sırada Avrupa`daki Osmanlı topraklarına çeşitli taarruzlar başlamış ve Haçlı ordusu Tuna`yı aşmıştı. Haçlı ordusu buhrana sebep oldu. Bunun üzerine II. Murad ordunu başına geçerek Varna’da muhteşem bir zafer kazandı. Bu durum II. Mehmed’in hükümdarlığını gölgeledi. Daha sonra meydana gelen olaylar üzerine II. Mehmed tahtı bırakmak zorunda kaldı. II. Mehmed’in iki yıllık ilk hükümdarlığı başarısız bir dönemdi.
1451’de babasının ölümü üzerine 2. Mehmed tekrar tahta geçiyor. Bu ikinci taht döneminin başında yine birçok karışıklık ve mesele var ortada. 2. Mehmed, 6 Nisan 1453 tarihine kadar hangi meseleleri halletmek durumunda kalıyor?
II. Mehmed’in baba-sının 1451`de ölümü üzerine ikinci kez tahta geçişi rahat olmadı. Tahta çıktığı sırada ayaklanan Yeniçeriler Veziriazam Çandarlı Halil Paşanın nüfuzu ile zorla sakinleştirilebildiler. Babasının Varna`dan sonra kazandığı II. Kosova Savaşı ve Balkanlardaki diğer başarıları, batıdan gelebilecek tehlikenin önüne önemli ölçüde bir set çekmişti. Ancak, II. Mehmed`in ilk hükümdarlığındaki başarısızlığı, hâlâ padişahlığını tehlikeye düşüren bir gölge idi ve bunu ortadan kaldırmak için yıllardır aklında olan İstanbul`un fethinin gerçekleşmesi gerekiyordu.
Onun ilk hükümdarlığındaki başarısızlığını hatırlayan gerek Anadolu`daki beylikler, gerekse Balkan devletleri ve Bizans, harekete geçerek Osmanlı Devleti`nden tavizler koparmaya çalıştılar. II. Mehmed, Sırplara bazı tavizler vererek babası zamanındaki barış antlaşmasını yeniledi. Venedik ve Bizans’la da antlaşmalar imzalandı. Bizans`a bazı topraklar ve İstanbul`da bulunan Orhan Çe-lebi için 300 bin akçe verilmesi taahhüt edilmişti. Ancak Bizans’ın istekleri bitmedi, daha sonra yeni taleplerde bulundu. Osmanlı topraklarına giren Karamanlıların üzerine yürüyen genç padişah, onlara Alanya`yı bırakarak antlaşma yaptı. Dönüşünde isyan eden Yeniçerileri şiddetli bir şekilde cezalandırdı ve ağaları Kurtçu Doğan`ı azletti. II. Mehmed bu kargaşa ortamı ve Yeniçerilerin üzerindeki nüfuzu yüzünden Çandarlı Halil Paşayı görevinden uzaklaştıramamış, ancak onun çevresini dağıtarak kendi adamlarını Divân-ı Hümâyûn`a almıştır.
Bu kargaşa ortamından çıkmanın tek yolu İstanbul`un fethi idi. II. Mehmed, Karaman seferinden döner dönmez Anadolu Hisarı`nın karşısına bir kale yapılmasını emretti. 1452 yılının yazına gelindiğinde Boğazkesen Hisarı (Rumeli Hisarı) tamam-lanmıştı. Batı dünyası, Osmanlıların İstanbul`a yürüyemeyeceğini düşünüyorlardı. Ancak II. Mehmed hükümdarlığının ilk şartı olan bu işi başarmaya karalıydı ve Çandarlı`nın karşı koymasına rağmen kuşatma başladı.
2. Mehmed’i İstanbul’un fethine icbar eden şartlara dair pek çok sebep gösterilebilir. İslâm tarihi de 9 İstanbul kuşatmasına sahne olmuştur. Bilhassa, Konstantiniyye’nin fethini müjdeleyen Hadis-i şerif’in mübarek kıldığı bir ordu ve komutan olmayı Müslümanların bütün İstanbul muhasarası zincirinde en önemli faktör olarak söyleyebilir miyiz?
Konstantiniyye’nin fethini müjdeleyen Hadis-i şerif İstanbul kuşatmasındaki önemli faktörlerden birisidir. Ancak en önemli faktör değildir. Buradaki en önemli faktör II. Mehmed’in var olma kavgasıdır.
2. Mehmed’i “Fatih” yapan unsur, Peygamber Efendimizin kutlu müjdesine nail olması mıdır?
II. Mehmed, Peygamberimiz’in müjdesini kazanmakla gerek kendi döneminde gerekse daha sonraki asırlarda hürmetle anılan bir isim bırakmıştır. Ancak Fatih unvanı fethettiği şehrin dünyada başka bir eşinin olmaması ve Doğu Roma’nın başkenti olmasındandır.
Sizler bu muhasara esnasında, bugün adeta bir ulvî menkıbe olarak görülen ve nakledilen kimi hadiseler için yeni yorumlar getiriyorsunuz. Bunlardan birincisi gemilerin karadan yürütülmesi; ikincisi Ulubatlı Hasan’ın surlara sancağı çekmesi. Bu iki hadiseyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Fetihle ilgili yeni bir kaynaktan mı söz etmemiz gerekiyor burada?
Fetihle ilgili maalesef Türk kaynaklarında çok az bilgi var. İstanbul’un fethi ile ilgili asıl bilgi kaynaklarımız Bizans ve Latin kaynaklar. Gemilerin bir gecede karadan yürütülerek Haliç`e indirilmesi mümkün değildir. Bu işin gerçekleştirilmesi için önceden günlerce hazırlık yapılması gerekir. Gemilerin geçirileceği güzergâhın tespiti, arazinin düzeltilmesi, yoldaki engelleyici unsurların ortadan kaldırılması, gemileri çekme işleminde kullanılacak vasıtaların hazırlanması birkaç günden çok daha fazla zamanda gerçekleşebilecek işlerdir. Ayrıca gemilerin karaya çıkarıldığı yer olarak bahsedilen Tophane veya Beşiktaş da bu iş için uygun yerler değildir. Çünkü buraları Bizanslılar tarafından rahatlıkla görülebilecek yerlerdir.
İstanbul’un fethi sırasında Osmanlı ordusunda asker olarak görev yapmış olan Konstantin Mihailoviç, bu konuya farklı bir görüş getirir. Mihailoviç, Rumeli Hisarı’nın inşaatının ardından, denizden 4 İtalyan mili içerideki korulukta 30 beylik geminin yapıldığını, daha sonra da bunların dağlık araziden çekilerek Haliç’e indirildiğini belirtir. Ayrıca İstanbul`un fethinden biriki yüzyıl sonra eserlerini yazmış olan Mehmed bin Mehmed, Evliya Çelebi, Müneccimbaşı gibi bazı yazarlar da, gemilerin Okmeydanı`nda inşa edilip, karadan çekilerek denize indirildiğini söylerler. Bu görüş karadan gemilerin çekilerek, götürülmesi hadisesine göre daha tutarlı gözükmektedir. Bu konuya gelen itirazlardan birisi karada gemi inşa edilemeyeceğidir. Ancak geminin karaya çekilmesinin de kolay olmadığına ve Osmanlı donanmasındaki gemilerin çok büyük olmadığına da dikkat edilmelidir.
İstanbul surlarına ilk bayrağı dikenin Ulubatlı Hasan olduğu kabul edilir ve onun surlara tırmanışı, bayrağı dikişi tarih kitaplarında bir destan havasında anlatılır. Bu hadisenin kaynağı İstanbul`un fethi sırasında, bizzat orada bulunan Bizanslı tarihçi Francis`tir.
Ancak bu bilgi Francis’in eserinin orijinalinde yoktur. Sahte Francis olarak anılan ve daha sonraki tarihlerde Francis‘in eserine geniş ilaveler yapan Melissinos’un yazdığı kitapta yer almaktadır.
Ulubatlı Hasan`la ilgili bu bilgi başka hiçbir yerde yoktur. Gerek Türk kaynaklarında, gerekse İstanbul`un fethinde bulunmuş yabancı tarihçilerin eserlerinde Ulubatlı Hasan`dan bahsedilmez. Melissinos, Francis’in eserine ilave yaparken şimdi elimizde olmayan bazı kaynakları kullanmıştır. Eğer böyle bir kaynaktan bu bilgiyi almamışsa, Ulubatlı Hasan diye bir tarihî şahsiyet hiç mevcut olmamış olabilir. Belki de Melissinos, tarafından tarih kitabını renklendirmek için böyle bir bilgi ilave edilmiştir. Zaten şehirde kuşatma altında bulunan birisinin, o kargaşa esnasında surlara çıkan ilk kişiyi sağlıklı bir biçimde zikretmesi de pek mümkün değildir. Bunlardan dolayı Ulubatlı Hasan diye bir tarihî şahsiyetin olabileceği kanaatinde değiliz.
Türk ve Batılı yazarların eserlerinde İstanbul`a ilk giren kişi ile ilgili farklı rivayetler vardır. Tarihçi Bihişti şehre ilk giren kişinin babası Karışdıran Süleyman Bey olduğunu belirtir. Başka bir kaynakta ise İstanbul surlarına ilk çıkanların korkunç görünüşlü beş Türk olduğu ve dev cüsseli Mustafa Beyin emrindeki askerlerle içeriye girdiği anlatılmaktadır.
29 Mayıs Salı sabahı Türk ordusu Topkapı’dan şehre giriyor. Muzaffer ve genç kumandan Fatih, bilhassa Ayasofya’ya sığınan Bizans halkına ve İstanbul’a nasıl davranmıştır? Ayağına kapanan papazlar ve halk karşılarında nasıl bir hükümdar buldular?
Şehir tam olarak Osmanlıların eline geçince artık Fatih unvanını kazanmış olan II. Mehmed şehre Yeniçerileri ve vezirleriyle birlikte girdi. Kafile şehrin sokaklarından geçerek, Ayasofya`ya geldi. Burada atından inen genç hükümdar, yerden aldığı bir avuç toprağı kavuğunun üzerine serpti. Bu hareketi ile Allah`a sığındığını belirtiyordu. Ayasofya`ya girdi. Bir müddet sessizce bekledi. Belki de bu zafer için şükrediyordu. Bu sırada bir askerin kilisenin mermerlerini sökmeye çalıştığını gördü. Askere kızarak bunların ganimet olmadığını söyledi. Bu yapılar padişahındı.
Kilisenin içerisinde korku ile bekleşen Bizanslıların emniyet içerisinde evlerine götürülmelerini söyledi. Daha sonra kilisenin camiye dönüştürülmesini emretti.
İslâm hukukuna göre zorla alınan bir şehirde bulunan mallar askerlerin hakkı sayılır ve yağmalanmasına müsaade edilirdi. İstanbul`un fethinden sonra da bu kaide uygulandı. Şehir yağmalandı ve halkı da esir edildi. Şehri canlandırmak isteyen Fatih yağmayı erken sona erdirdi. Fidyesini sağlayan ve kaçtığı yerden geri gelen Rumların şehirde yerleşmesine izin verdiği gibi, bir kısım esir Rumları da kendi parası ile satın alıp, serbest bıraktı.
İstanbul’un fethi için, “Hristiyan dünyası bugün dahi atlatamadığı bir şoka girdi.” diyorsunuz. Hem o günün Hristiyan dünyası hem de bugünün Hristiyan dünyası bu fetih karşısında niçin ve nasıl bir şok yaşamıştır, yaşamaktadır?
İstanbul Doğu Roma’nın başkentidir. Roma, Avrupa için her şey demektir. Bugünkü Avrupa Birliği projesi Roma’yı yeniden ihya etme düşüncesidir. Roma’nın başkentinin düşüşünü hiçbir zaman unutmadılar.
Yine Halil İnalcık Hoca, fetih sayesinde 2. Mehmed’in kendini cihanşümul bir imparatorluğun temsilcisi olarak gördüğünü söylüyor. Bu cihanşümul imparator fikrinin temellerini ve unsurlarını açıklar mısınız?
Halil İnalcık hocamız fetih sayesinde II. Mehmed`in kendisini cihanşümul bir imparatorluğun temsilcisi olarak gördüğünü, mutlak ve hudutsuz bir iktidar kazandığını belirtir. Bu durum merkeziyetçi devletin kurulabilmesini ve devamlı fütuhat faaliyetlerinde bulunulabilmesini sağladı. Fatih`in cihanşümul hakimiyet fikrinin temelleri geniş bir yelpazeden oluşuyordu: Türk-Moğol hükümdarlık geleneği, İslâmî hilafet telakkisi ve Roma imparatorluk fikri.
Nurettin Topçu merhum, Fatih için, “O’nun meleklerden nur, kahramanlardan kılıç, peygamberlerden vahiy alan siması, millet yolunda içte ve dışta cihadın ne olduğunu öğrenmek isteyen Türk çocuğunun ebedî mürşidi olarak kalplerimizde yaşayacaktır.” diyor. Fatih, milletimiz için nasıl bir mânâ taşımaktadır?
Fatih Sultan Mehmed, Cumhuriyet tarihine kadarki bütün Türk tarihinin en önemli ismidir. Dünyadaki en büyük iki imparatorluktan birisi olan Osmanlı İmparatorluğu’nun asıl kurucusu odur. Bize dünyanın en güzel şehrini bıraktığı için de hiç unutulmayacaktır.