Tahir Akpınar
Bugün yalnızca Âkif gelsin Anadolu’ya. ‘Medeniyet eğer açmaksa bedeni, desene hayvanlar bile bizden medenî’ mısralarını tabela yapıp, asalım plajların kumluklarına. ‘Çıplaklık, hayvanlıktır’, ‘kadın namustur’, nâraları attıktan sonra bize ilkel diyenlere, ilkellerin çıplak olduğunu hatırlatalım defâlarca. Ve artık erkeklere ‘yobaz diye anılayım daha iyi’ diye seslenelim, mümkünse bağıralım, duymazlarsa haykıralım!
Kelle alınıp, kelle verilecek değerlerimiz vardı bizim.
İslâmabad’da tek bir vakit ezan okumak için verilen 84 müezzin, Trablusgarp’ta son toprak parçası için canla, başla yapılan mücahede ve Maraş’ta bir kadının namusu için zulme, güce, düzene karşı atılan çılgın Sütçü İmam mermisi.
Yani biz, ezan kadar, bayrak kadar, toprak kadar önem verdik kadına.
Öyle ki bizim tarihimizde asırlardır, Türk kadını konu-komşuya giderken, çarşıdan geçmemek için yolunu uzatır, yol başında erkek gördüğü zaman heyecanlanır, utanır, mümkünse bir başka yola sapardı.
Evin kızlarına, ergenlik dönemine erişir erişmez ‘çarşaf töreni’ yapılır ve ömrünün sonuna kadar çıkarmamak üzere çarşaf giydirilirdi ki, bu gelenek İzmir’de de aynıydı, Musul’da da aynı.
Tarihimiz boyunca yabancı erkek ve kızların arasında çok net kırmızı çizgiler, çiğnenemeyecek hudutlar korudu mesafeyi. Bekar kızın olduğu eve, giremedi Türk erkeği. Karma okullar, otobüsler, kafeler yoktu o zamanlar. Nâmahrem çiftleri aynı kubbenin altında birleştiren tek kubbe gök kubbe idi belki ya, ondandır ki tarihimizde aşk hikayeleri üniversitelerde, belediye otobüslerinde, parklarda değil çeşme, dere başları gibi sembolik karşılaşmalarla yaşanmış ve deftere geçmiştir.
Yani kısacası İslâmiyetle aydınlanan Türk toplumunda asırlardır, mahremnâmahrem statüsüne riayete özen gösterilmiş, kızlar / hanımlar mümkün mertebe setr edilmiş ve mahallî kontrol; hane, çarşı, pazar hiç bir yerde yabancı çiftlerin nazarlaşmasına müsade etmemiştir.
Böyle şanlı bir tesettür kültürümüz vardı bizim asırlarca. Muhafazakârlığımız, dindarlığımız ve tüm izzetli hasletlerimizin, millet olarak, Fransız İhtilali ile başlayan Avrupa özentiliğiyle yavaş yavaş zedelendiğini söyleyebiliriz. Başımıza düşen tüm taşları tanzimattan bilebiliriz. Ancak biri müstesna! Bizim tesettür algımıza, birdenbire modern inkilaplarla balta vurulmuştur!
Mahallî kontrol, hâkimiyetini evvela büyükşehirlerde kaybetmiştir. Medeni kıyafetler kanunu ile şehirlerde artık erkekler ve Avrupalılar gibi giyinen kadınlar, ister istemez doğal karşılanmıştır. Karma eğitim, milenyumu aşkın Müslüman Türk Milletinin ruhunu allak- bullak etmiş ve kentten, kırsala büyük çözülmeye start vermiştir. Her köye bir öğretmen, bir doktor hızla yaymıştır hareketi. Tesettür kültürümüze darbeler ardarda televizyonla, internetle, sokaktaki bilbordlarla, radyolarla her eve gelmiştir.
Ve şimdi yıl 2011. Sokakların, caddelerin, şehirlerin ardından sanalın hazmedilemez çirkinliğini izliyoruz hep beraber. İstisnalar kaideyi bozmaz düsturuyla, her Türk gencinin üye olduğu Facebook’ta profiller inceliyoruz. Her genç kızımızın birbirinden ‘albenili’ fotoğraflarını beğeniyoruz. Neredeyse hemen hemen her ay güncellenen gayrimeşru ilişkilerine ‘hayırlı olsun’ yorumları yapıyoruz. Liseli kızların arkadaş listesindeki yakışıklı erkekleri inceliyor, duvarlarındaki yazışmaları okuyoruz, tüm magazinsever ilgimizle. Ve biz artık çok merak ediyoruz. Maço denilen Türk erkekleri, bacılarına, analarına, kızlarına nasıl göz yummakta? Yoksa, Facebook’ta kızlarının gayrimeşru ilişkilerini beğenen abiler, babalar mı var?
Öyleyse, bacısına yan gözle bakan kalleşe silah doğrultan Sütçü İmam, kızının ahlaksızlığını takdir eden babaları görmek istemiyorsa, gelmesin tekrar Maraş’a! Çanakkale’de vatan namustur deyip, çiçek sular gibi toprağı kanıyla boyayan ecdad, eğer bugün o sokaklarda rock sesleri, sarhoş genç çığlıkları, en hayasız kadın sesleri duymak istemiyorsa gelmesinler bi zahmet Çanakkale’ye.
Recm cezâsını kanunnâmeye dahil eden Fâtih, bugün aman ha girmesin Rumeli Hisarına. Bugün yalnızca Âkif gelsin Anadolu’ya. ‘Medeniyet eğer açmaksa bedeni, desene hayvanlar bile bizden medenî’ mısralarını tabela yapıp, asalım plajların kumluklarına. ‘Çıplaklık, hayvanlıktır’, ‘kadın namustur’, nâraları attıktan sonra bize ilkel diyenlere, ilkellerin çıplak olduğunu hatırlatalım defâlarca.
Ve artık erkeklere ‘yobaz diye anılayım daha iyi’ diye seslenelim, mümkünse bağıralım, duymazlarsa haykıralım! Kendisini tutucu sanan erkeklere, bacılarının, analarının ahvalinden haber soralım. Kelplerden bahsedelim, eşlerini başka erkekle görünce kıskançlığından kuduran merkeplerden haber edelim. Peygamberin kıskanmayan erkeğe deyyus dediğini bildirip, bugün sağda solda ahlaksızlık peşinde koşan kızların erkeklerini Hz. Ali’ye havale edelim:
‘İşittiğime göre kadınlarınız çarşı ve pazarlarda erkekler arasında gezip dolaşıyorlar. Sizde kıskançlık duygusu yok mu? Şunu bilin ki kıskanmayan kimsede hayır yoktur.’