
Osmanlı Devleti sultanları arasında en tartışmalı isimlerden birisi şüphesiz ki Sultan II. Abdülhamid’dir. Çeşitli ideolojik gruplar tarafından hedef haline getirilip ‘kızıl sultan’ gibi nadan ifadelerle tahkir edilse de ona karşı olan kişi ve zümreler de büyük bir dehaya sahip olduğunu ve devletin ömrünü uzattığını itiraftan kaçamazlar.
Sultan Abdülhamid 1842 yılında dünyaya gelir. Arapça, Farsça eğitimler alır ve amcasıyla Avrupa seyahatlerine katılır. Şehzadeliğini Maslak çiftliğinde geçirirken toprak işleriyle uğraşır ve marangozluk mesleğini tecrübe eder. Koyun besleyip maden işlettiği bilinir. Her ne kadar tahta uzak bir namzet olarak görülse de talih yüzüne güler.
Devletin dağılmasının anayasal bir rejime geçmekle önlenebileceğini düşünen Jön Türkler ve Mithat Paşa ile yaptığı bir anlaşma neticesinde tahta çıkar. Abdülhamid Han; meşruti (saltanat ve meclis idaresi) yönetim vaadinde bulunarak saltanatı devralır. Tahta çıktığı dönemde devlet belki de en sancılı sürecini yaşamaktadır. İsyanlar baş göstermiş, Avusturya ve Rusya gibi devletler Osmanlı Devleti’nden bir parça koparma yarışına girmiştir. O ise farkını göstererek bugüne kadar hiç yapılmayan işlerle saltanatına başlar. Seraskerlik Kapısı’nda askerlerle, hükümet üyeleri ve personeliyle Yıldız Sarayı’nda, tersanede Bahriyelilerle ve Bab-ı Meşihat’ta ulema ile sofraya oturur. Onların dertlerini dinler, beklentilerini anlatır. Teamül dışı yapılan bu uygulama bütün halkın ve devlet ricalinin memnuniyetini kazanmasına sebep olur.
Müslümanların Halifesi ve Hamisi
Osmanlı Devleti’ni ‘Şark Meselesi’ olarak gören devletlerin iç işlerine karışmasını önlemek için Kanun-i Esasi’yi/I. Meşrutiyet’i ilan etse de bu girişim pek bir işe yaramaz. Sunduğu teklifin reddedildiğini ifade eden Rusya, savaş ilan eder. Bilhassa Plevne’de Abdülhamid Han’a yakın isimlerden Gazi Osman Nuri Paşa büyük kahramanlıklar gösterse de teknolojik imkan ve sayı üstünlüğüne sahip olan Ruslar, batı ve doğu cephesinde ilerleyerek savaştan galip ayrılırlar.
Abdülhamid Han, savaşın yarattığı buhranın ülke içine yansımasından sonra anayasanın kendisine tanıdığı imtiyazdan hareketle meclisi süresiz tatil eder. O güne kadar her padişah bir büyük devleti kendisine dayanak belirlemeye çalışsa da o hiçbirisine tam olarak itimat etmez. Politik zekası sayesinde muasır devletlerin birbirleri ile olan husumetlerini iyi kullanır. Mesela; İngiltere’ye karşı Rusya ile yakınlaşırken, Mısır’da İngiltere ile Fransa’nın çıkarlarını çatıştırır. Afrika’da İtalya ve Fransa’nın karşı karşıya gelmesini sağlar. Balkan devletlerinin de zaaflarını bilerek birbirlerine karşı husumetlerinde karşılıkları çıkarlarını kullanarak hepsini dengede tutar.
İngilizlerin, Müslüman Arapları Osmanlı Devleti’nden koparma çalışmasına karşı ulemadan ve tarikatlardan önemli isimleri Anadolu ile Suriye’ye göndererek birlik-bütünlüğün tesis edilmesi için çalışır. Güney Afrika, Japonya ve Çin’e de ulemadan isimler yollayarak Müslümanların Halifesi unvanının etki gücünü artırmaya ve Müslümanlara sahip çıkmaya gayret eder. Buharalı Süleyman Efendi’yi de Türkistan’a göndererek Türklerle temas kurdurur ve yine Peşte’deki Turan kurultayında Süleyman Efendi, Abdülhamid Han’ı temsil eder.
Pekin’de onun adına bir üniversite açılır. Büyük hürmet duyduğu Mekke’ye rahat gidilebilmesi için Şam-Mekke tren hattını inşa ettirir. Bu başarılı çalışmaları istihbarat raporlarına “İslam yeniden hortluyor” şeklinde not düşülür. Düvel-i Muazzama da bu sebepten Ermeni meselesi ve Filistin konusunu bahane ederek devletin iç işlerine karışmaya çalışır. Abdülhamid Han “Ölürüm de 61. maddeyi uygulamam.” diyerek Berlin Antlaşması’ndaki ilgili maddeye atfen Ermenilere muhtariyet verilme çabasını kesin bir dille reddeder. Borç içindeki devletin tüm borçlarını ödeme teklifinde bulunan Siyonistlerin teklifini de geri çeviren Abdülhamid Han, onların Filistin’e yerleşmesine mani olacak tedbirler de almayı ihmal etmez.
Artan mali yük, dış politikadaki zorluklar, Rusya ve İngiltere gibi ülkelerin Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahalesi ve 30 yılı aşan saltanat yükü gibi sebepler, bir muhalefet bloğu oluşmasına neden olur. Nihayetinde ilan edilen II. Meşrutiyet’ten bir süre sonra karşısında güçlü bir sultan figürü istemeyen İttihat ve Terakki Cemiyeti mensupları tarafından 1909 yılında tahttan indirilerek sürgün edilen Abdülhamid Han, 1918 yılında hayata gözlerini yumar.