
Akşam olmak üzereydi. Birazdan eşi işten gelecek pişirdiği çorbaya üç kaşık daldıracaklar ve o akşam da elhamdülillah doyacaklardı. Fakat işler biraz farklı gitti. Telefonu çalıyordu, karıştırdığı çorbanın altını kısarak telefonu açtı. Ağızların tadını kaçıran o haberi almışlardı o akşam. Bir yakınları ölmüştü. Apar topar memlekete döndüler. Defin işleri hallolduktan sonra “21 yaşında bir evladın, babasının mezarına toprak attığını gördüğümde kahrolmuştum. Daha da beteri varmış: 12 yaşında bir evladın, babasının mezarına toprak atması. Babalar oğullarını defaatle omzunda taşırmış da oğullar babalarını sadece bir defa omzunda taşırmış” diye iç geçirdi.
Ölenin yakınları kabrin başından ayrıldıktan sonra, elinden tutan ve biraz da olanlardan tedirgin olmuş gibi görünen evladına baktı. Yavrucağız ölümle henüz karşılaşıyordu. Onu daha fazla zaman geçmeden ölümle tanıştırması gerektiğini düşündü. Evladını kabrin başına götürdü, eline bir avuç toprak bıraktı ve ona şunları söyledi: “Bak yavrum, bu topraktır. Allah insanı bundan yarattı. Sonra o insana aynı toprak üzerinde bir hayat verdi. Dünyadaki birçok şeyi bu topraktan var etti. Burada elma yetiştirdi, buradan su çıkardı. Ağaçlar, çiçekler, denizler, hayvanlar bu toprak üzerinde tutuldu. Allah’ımız bize bir hayat verdi ve günü geldiğinde bizi bu hayattan alacak. Hani bazen canım sıkılıyor diyorsun da sana, bana canını göster de onunla bir de ben konuşayım diyorum ve sen bana canını gösteremiyorsun ama hissediyorsun ya, işte o canımız vücudumuzdan ayrılacak ve vücudumuz cansız bir şekilde bu toprağın altına konacak. Hangimizi ne zaman alacağı belli değil, bunu bir tek Allah’ın kendisi biliyor. Çünkü o her şeyi yaratan ve her şeyi en iyi bilendir. Beni, babanı, dayını, dedeni, halanı, arkadaşını, kedini, senden önce alabilir. Seni de bizden önce alabilir. Ama biz inanıyoruz ki; Allah’a ve ahiret dediğimiz asıl hayata inananlar için cennet denilen sonsuz bir hayat bizleri bekliyor. Orada hiç ayrılık olmayacak, hüzün olmayacak. Üstelik oyuncakların da kırılmayacak. Tüm bu ayrılıklar, zorluklar, oyuncak kırılmaları bu dünyada. Yani bu toprağın üstündeki hayatta. Benim senden istediğim toprağı unutmaman ve onu çok sevmen. Allah’ın bizi topraktan yarattığını, vücutlarımızı toprakta yok edeceğini ve bizi yine o topraktan dirilteceğini unutmaman ve O’nu, Allah’ı çok sevmen.”
Avucundaki toprağa iki damla yaş süzülen yavrucak buruk bir tebessümle yanı başındaki gelinciği kökünden söküp mezarın üstüne yerleştiriverdi: “Yani biz de böyle sadece yer mi değiştireceğiz?”