Elif Solmaz Kimdir?
Elif Solmaz 1990 Adana’sının en sıcak ayında doğdu. O yüzdendir ki baharı hep sevdi. Açık öğretim ilahiyat lisesi mezunu. Kur’an hıfzı ve diğer Kur’an ilimleri üzerinde hayatı seğirtiyor. Ömrünün bu minval üzere sonlanmasını diliyor. Bir de, Hasan Aycın ve Mustafa Kutlu kitaplarında kendini kaybedip, çoğu zaman da bulan bir insan.
Mart, Nisan, Mayıs. Bahar ve fecr.. Her şey uyanırken, sendeki bu uyuklama da nedir? Gelen bahar, giden de. Kalk da düşün. Neler yapabilirsin?
Nehrin kenarına gidip, en tehlikeli yerinde ayaklarını aşağı uzatıp, rüzgâra rağmen oturabilir, sonra neşeli bir grup insanın, biraz yakınına oturup, onlar şen şakrak bahsederken hayatla ilişkilerini, alakasız bir yerde kendi kendine alakasız bir espri patlatıp, sonra onların yüzlerindeki, sakızı patlamışta yüzüne yapışmış çocuğun yüz ifadesini görür gibi olup gülebilir, eğlenebilir, sonra kalkıp yanlarından hiçbir şey olmamış gibi sırıtıp geçebilirsin. Biraz uzaklaşınca son sürat kaçabilir, o hızla bir lokantaya girip, hafif ılık, koca bir bardak süt isteyip, tek dikişte içip, masaya bardağı da, parayı da bırakıp çıkabilir, ilk karşına çıkan otobüsü durdurup, “Beni camide indirin” deyip, “Hangi camii” diyen muavine “ Hangisi olursa olsun fark etmez” deyip, yüzündeki şaşkınlığı izleyebilir, en yakın camide inip, en yakın cemaatin, en ortasında, salahtan felaha ulaşabilirsin. Selam verirken, Kiramen Katibin’e hafiften gülümseyebilir, amini yüzüne sıvayıp, amin gülücüklerini yetimlere savurabilirsin.
Yumuşakça inen rahmette, hafifçe ıslanabilir, öyle saatlerce yürüyebilirsin. Yorulup, bir kelebeğin ayak dibine, kıvrılıp yatabilirsin. Kelebek kanadından rüyalarını hayranlıkla görebilirsin. Ağzı açık kalkabilir, sonunda kapatıp, ağzını yuvası sanan sinekten kurtulabilirsin. “Heyy! Ağzı açık ayran delisi” diyen simitçiden, bir ayran, bir simit alıp ayranı da delicesine sallayabilir, simidin kuşlardan arta kalanını, tek lokmada ağzına atabilirsin. Yere düşen küncüyü yüklenen karıncaya, bir sırt verip birlikte yükü ambara atabilir, karıncanın yüzündeki tebessümü fark edip, hayrete düşebilirsin. Hayretten kalkıp, gayrete gelip, karıncanın ambarı için, bir küncü arama seferberliğine girebilirsin. Simit tablasının dibiyle, ambarı ağzına kadar stoklayabilirsin. Oradan ayrılıp, hava kararmadan hızlıca yuvana dönüp, hafifçe kapıyı tıklatabilirsin. Kapı açılana kadar, kapı tıkırtısından bir senfoni oluşturabilir, kapı açılır açılmaz, tüm gün biriktirdiğin heyecanla, gülümseyişini yüzüne bir kelebek gibi yayabilir ve bir selam çakabilirsin. Mutlu olup, mutlu da edebilirsin. Gülücük ekip, kahkaha da biçebilirsin. Huzur buğusunu içine çekebilirsin. Kapanan göz açılınca, şükredebilir, parmağına konan serçeye, göz kırpabilirsin. Ben bilmem, sen bilirsin...
Ne Dediler?
SERKAN BİLGE: “Hayatın anlamını kaybetmişsem ölmeliyim.” der Bilge Kral Aliya ve ekler, “Bazı insanlar sadece biyolojik olarak canlıdırlar. Hissi (emotional) ve psikolojik olarak ise ölüdürler. Canlı olmak her şeyden önce ruhça canlı olmak -coşku dolu olmak- demektir.” Mustafa Kutlu okuduğunu ifade edince Elif, zihnimde bir kitabı canlandı; “Kapıları Açmak”… Günümüz gençliğinin üzerine umutsuzluk karabasanlarının çöktüğü şu günlerde, Elif kardeşim “coşku”nun kapısını sonuna kadar açmış. Hem de öyle böyle değil… Tekmeyi vurup açmış :) Harikuladenin çoğu zaman baktıklarımızda değil bakışlarımızda olması hakikatince; güzel bakıp, güzeli gören gözlerinin ilahi nuru eksik olmasın inşallah Elif! Ebedi güzellik yolunda, Elif gibi ilk ve Elif gibi dik olmanı cânı gönülden temenni ederim.
HARUN KIRKIL: Yaş 18, 19, 20... Ömrünün baharı yani. Bu yaşın insanları kendilerini gençliğin rehavetine kaptırıp uyuklarken sendeki bu uyanıklık da nedir? Eğer bundan sonrasını da, böyle yazmak, çizmek gibi işlerle uyanık ve uykusuz yaşamayı düşünüyorsan... Neler yapabilirsin, hiç düşündün mü? Yazı yazmak biraz da taklit ister. Mesela senin yazını, anlatımını şu anda taklit etmem gibi... Hasan Aycın ve Mustafa Kutlu`ya bir iki isim daha ilave edip ciddi bir okuma faaliyetinin ve sıkı bir çalışma sürecinin neticesinde, daha da güzel yazılar yazabilirsin. "Nehrin kenarına gidip, en tehlikeli yerinde ayaklarını aşağı uzatan" sen, bu derginin tehlikeli bir "köşesine" (kenarına) senden pek de bir farkı olmayan insanlarının yorumlarına açık bir yazı yazmak yerine, bir derginin yazarları arasına katılabilirsin... (Göndermiş olduğun yazı da kendini yetiştirme sürecinde iyi bir adım olarak değerlendirilebilir) Bu arada, ikinci paragraftaki cümlelerine bakılırsa, biraz daha kısa cümleler kurabilirsin. Tabii ki yine de en iyisini sen bilirsin, ben bilmem.