Aşk Adamıyla Kuşun Hikâyesi
Allah aşığı, bir grup insanla yolculuk ediyormuş. Acıkmışlar. Mola vermişler. Yiyecekleri de yokmuş. “Bari kuş avlayalım da kesip, yiyelim.” demişler. Tam o esnada aşk adamının üstünden geçmekte olan bir kuş alçalmış. Aşk adamının etrafında birkaç tur atmış. Sonra bütün hızıyla kendini yere çakmış. Ölmüş. Çevresindekiler şaşırmış. Sormuşlar aşk adamına: “Nedir bu işin hikmeti? Kuş niye böyle yaptı?” Aşk adamı cevap vermiş: “O kuş Allah`a aşıktı. Bize hüsn-ü zannı vardı. Sevdiğini sevdiğimiz için, zahirde bizi; hakikatte ise Allah’ı selamlamak için önce tavaf etti. Sonra; madem aşıksın aşık olduğuma; sen zahmet etme ben öldürürüm kendimi deyip, boynunu kırıverdi...”
İşte böyle: Aşk beni sen yapan şey...
Aşk Maşukta Başlar
Çok sevdiğim bir dostum vardı. Benim kendisini çok sevdiğim ama nedense onun beni pek o kadar da sevmediğini düşündüğüm. Hal böyleyken yine de bir tesellim vardı: “Olsun sendeki cevher (sevgi) o kadar kıymetli ki; Allah herkese vermiyor sana verdiği kadar...”. Pööh! Sonra bir gece bir rüya gördüm. Anlatmayacağım. Şunu diyordu: “Sendeki senden menkul değil. Asıl seven o, sen değil...” Önce sevindim tabi: “Seviyormuş bea!” Ama fekat sonra sonra üzüldüm.
Mananın inceliğini yeni fark ettim de ondan: “Hadi ya! Demek o çok değer verdiğin cevher aslında senin değilmiş. Boşmuşsun meğer; farkında değilsin.”
Ama yine de “Acaba mı?” derken, bir menkıbe ilişti kulağıma. Belli ki rüyayı Allah şerh ediyordu: “Müridleri, şah-ı Nakşibend hazretlerine demiş: – Efendim sizin bizi sevmeniz de ne demek?! Asıl biz seviyoruz sizi.- şah-ı Nakşibend hazretleri demiş: - Öyle mi?- Kinayeli. Kendisinden müridlere akan muhabbeti kesivermiş üstad. Müridler bakmışlar kalpleri bomboş. Soğuk. Hatalarını anlayıp, özür dilemişler...
Aşk odu evvel düşer mâ`şuka, andan àşıka,
Şem`i gördüm yanmadan yandırmadı pervâneyi...
(Aşk önce mâşukta hasıl olur, sonra aşıka intikal eder.
Mum da önce yandı, ondan sonra pervaneyi yandırdı.)
-Fuzuli-
Sonuçta: “Küntü kenzen mahfiyyen feahbabtü en u`rafa. / Gizli bir hazine idim, bilinmeyi istedim, sevdim.” hadisinden doğan bir mana bu. Allah`ı bile; önce Allah bizi sevmeden sevemiyoruz. Daha ne “Ben sevdim, sen sevmedin.” davasıdır bu anlamadım gitti.
Öyleyse Hiç Sevmemiş, Sevilmemişsin Gönül Sen
Oysa hakiki sevgi karşılık beklemiyor(muş). Yeni fark ettim. Ne diyordu Allah dostu: “Sevenin, sevdiğinden; onu sevmeye devam etmek dışında her türlü beklentisi şehvettir...” Başta sevilmek beklentisi olmak üzere... Açıklama: Burada geçen şehvet sözcüğünün, cinsellikle alakası yok. Kast edilen tasavvufi manası. O da aşağı yukarı şöyle: Ölçüyü aşan her türlü istek. Nefsin hoşuna giden her türlü süfli arzu.
Lakin zor. Öyle kolay anlanılası, kabul edilesi bir gerçek değil bu. Nitekim “ehil olmayan” kime anlattıysam itiraz etmiştir bu gerçeğe: “Olur mu öyle şey?! Madem sevilmeyeceğim, niye seveyim o zaman?!.” demişlerdir. Şarkıyla cevap vermek istiyorum kendilerine: “Öyleyse hiç sevmemiş, sevilmemişsin gönül sen...” -Bir İlkbahar Sabahı / Beste: Erdoğan Berker / Güfte: Dr. Bekir Mutlu / Usûl: Düyek-
Öyle demiyor mu Hazret-i Mevlana: “Cennet, cehennem ahrettedir amma; aşk peşin...” Olur a; akıl var akıldan üstün. Ben kendi anladığımı yazayım: Yani diyor ki; sevginin ücreti yine kendisinden ibaret... Sevdin aldın. O kadar. Başka bir şey bekleme. Ben böyle anlar, böyle bilirim. Kem şerheden kendisine eder.
Her ne kadar, karşılık “beklemek” şehvetten de sayılsa da aşk âleminin kuralı aslında mütekabiliyet. Yani; taşı sevsen taş da seni sever kuralı. Elinde değil; sever. Lakin incelik şur`da (dikkat!): O sever ama “sen” “bekleme”. Kendisinin olmasıyla, beklentisinin olması farklı şeyler. Ben bu dediğime o kadar inanıyorum ki: şimdi artık birinin beni sevip sevmediği anlamak için sormuyorum bile kimseye. Kendi kalbime bakıyorum sadece. Seviyorsam; seviyordur. O kadar. Belki kendi de farkında değildir ama o ayrı mesele... Tavsiye ederim: Siz de deneyin.
Bunları niye anlatıyorum: Ben bu yollardan geçtim. Zor oldu. Siz de yorulmayın diye. Ama illa kasmak isteyen varsa: Denemesi bedava...