Hasan Ferit Enişer
Bitmeyen başarı hırsı ve kararlılığıyla etik davranmayı bir türlü öğrenememiş bir teknoloji ikonu olarak karşımızda duruyor Steve Jobs.
Kim bir iPhone istemez? Ya da size bir MacBook versek nasıl olur? iPod’dan müzik dinlemek gibisi var mı? Günümüzde benzerlerine açık ara fark atan Apple marka bu elektronik aletlerin arkasında bir isim yatıyor: Steve Jobs.
Pankreas kanseriyle boğuşan Steve Jobs’ın inanılmaz bir hayat serüveni var.
1955’te San Fransisco’da doğup, evlatlık olarak büyüdü. Çocuk denecek yaşta ailesini gitmek istediği okul yüzünden taşınmaya zorlamıştı. Koleji ise başladıktan bir dönem sonra bıraktı ve bugün bunu yaptığı en doğru işlerden biri olarak niteliyor. Elektroniğe olan muazzam ilgisi gençliğinde Silikon Vadisi’nde bir iş bulmasını oldukça kolaylaştırdı ve bir daha oradan ayrılmadı.
Bir gün Atari’de bir personel şefi, Başmühendis Alcorn’un yanına gelip şöyle dedi, “ Şurada çok tuhaf biri var. Biz onu işe alana kadar buradan gitmeyeceğini söylüyor.” Alcorn ise şöyle anlatıyor: “ Üstü başı hırpaniydi, tam bir hippiydi, 18 yaşında Reed Koleji’nden ayrılmış bir genç… Onu neden işe aldığımı bilmiyorum ama işi almaya kesinlikle kararlıydı ve onda gerçekten bir pırıltı, kişisel bir enerji, işi bitirmeye karalı bir tutum görmüştüm.” Alcorn o sırada, Steve Jobs’ın dünyanın en yenilikçi elektronik şirketinin sahibi olacağını bilmiyordu.
70’lerin ortalarına gelindiğinde giderek daha fazla bilgisayar satılmaya başlanmıştı. Steve ise bu işten nasıl para kazanabileceğini düşünüyordu. Çocukluk arkadaşı ve bir dahi olan Wozniak’ın devrelerini kullanarak bir bilgisayar tasarlayıp beraber Apple Computer’i kurdular.
Jobs’ın girişkenliği küçük bir şirket olan Apple’ın devlerle yarışmasını sağladı. Şirket günden güne büyük karlarla büyüyordu. Steve Amerika’nın en zengin adamlarında birisi olmuştu. Özel hayatında ise durum bambaşkaydı. O yıllarda birlikte yaşadığı Chris-Ann’in hamile olduğunu öğrendiğinde çocuğun kendisinden olmadığını iddia etti. Çevresinde olan şeyler onun kafasındakini etkilemiyordu. Öyle ki DNA testlerini bile inkâr etti. Milyar dolarlık servetinden birlikte yaşadığı kadına ufak bir nafaka bile ödemeyi reddetti. Sadece bu davranışı bile bu eşsiz adamın bütün başardıklarını gölgede bırakabilecek bir kocaman lekeydi. Ne yazık ki onun kafasında ahlaki değerlere yer yoktu. Ancak birkaç yıl sonra şirkette başlattığı bir projeye kızının adını -LİSAkoyması onun hayatındaki ironiyi gösteriyordu.
Jobs’ın hayatındaki dönüm noktalarından biri Apple’ın Macintosh bilgisayar serisini çıkarmasıydı. Steve, Macintosh departmanına en iyi mühendisleri topladı ve onlardan imkansız gibi görünen şeyler istedi. Steve onlara müthiş bir motivasyon sağlıyordu. Elbette bu motivasyon, mühendislerin, eski maaşlarıyla çalışırken Jobs’ın deliler gibi para kazandığını öğrenmesiyle büyük bir nefrete dönüşmüştü. Daha kötüsü satışlar beklenenin altında kaldı. Şirket dar bir boğazdan geçiyordu.
Üstelik kimsenin Steve’in kaprislerine tahammül edecek hâli kalmamıştı. Sonunda 1985 yılında kendi kurduğu ve hayatını adadığı şirketten yönetim kurulu kararıyla kovuldu.
Bundan sonra hayatında yeni bir dönem başlıyordu. Ama Steve başarısız olduğunda durumu kabullenip geri çekilecek bir adam değildi. Yeni bir şirket kurmaya karar verdi; NeXT. NeXT hiçbir zaman çok parlak bir şirket olmadı. Önemli olansa ilerleyen yıllarda Steve’in sinemada yeni bir devrin başlamakta olduğunu fark etmesiydi. Gösteri dünyasının geleceğinde 3 boyutlu animasyonlar vardı. Disney’den ayrılan John Lasseter ve ekibine sahip çıktı. Bu ekip daha sonraları, çok iyi bildiğimiz Pixar adını alacaktı. Pixar’ın ilk filmi Toy Story baş döndürücü bir başarı kazandı ve izlenme rekorları kırdı. Steve bu işi sevmişti, üstelik şansı 10 küsur yıl sonra tekrar dönmeye başlıyordu. O sıralar yeni bir yazılım arayan Apple’a NeXT’i satın almasını önerdi. Teklif uygun bir fiyatla kabul edildi. Jobs yuvaya dönmüştü, üstelik hemencecik şirketin başına “geçici CEO” oluvermişti.
İşte bu noktadan sonrası herkesin takip ettiği Apple oluyor. Yılların getirdiği olgunluk ve şimdi 4 çocuk babası olmak Jobs’ı biraz olsun değiştirmişti. Ama karakterindeki bazı noktalar aynıydı. Onu sadece yaptığı işin başarıya ulaşması ilgilendiriyordu. Bunun uğrunda yalan söylemekten, arkadaşlarını kazıklamaktan, anlaşmaları iptal etmekten hiçbir zaman geri durmamıştı. Daha ilkokul yıllarında bir beden eğitimi dersinde sisli havadan faydalanıp herkesten daha az koşmuştu. Bir başka örnekse şöyle; gençliğinde Atari’de çalışırken bir projeye talip olmuştu. Wozniak’ı alacağı 1000 doların yarısını ona vermek şartıyla yazılımı yazmaya ikna etti. Ama Woz’un eline geçen sadece 300 dolardı çünkü Steve şirketten 600 dolar aldığı yalanını uydurmuştu. Woz gerçeği öğrenip Jobs’a hesap sorduğundaysa Steve o konuda hiçbir şey hatırlamadığını söylemekle yetindi. Bu, onun hayat tarzıydı.
Her şeye rağmen o, günümüzde, bitmeyen başarı hırsı ve kararlılığıyla etik davranmayı bir türlü öğrenememiş bir teknoloji ikonu olarak karşımızda duruyor.