
Kravatlı adamların lanetli zerafetine, dengeli uslu tahlillerine inanamam, kollarım kırılana kadar yumruklara boğmak isterim anket suratlı herifleri.
Haberleri geçerken ajanslar durmaksızın, televizyonlarda kravatlı adamlar konuşurken rakamlarla grafiklerle argümanlı margümanlı, gazetelerde şişko güleç pozlarla köşeleri doldurup konuşurken gazeteciler ah çok bilmiş çok bilmiş: Sene 2011. Yeşil mavi kırmızı çubuklarla gösterdikleri grafiklere inanmamızı beklerken uzmanlar, binlerce kilometre öteden açıklama yaparken katil ablalar kanlı bir gülümsemeyle, Suriye’de ve Libya’da her gün onlarca kişi ölüyor.
Tunus, Mısır, Libya, Suriye ve Yemen sokaklarını düşünüyorum aylardır. Haberlere inanmıyorum, ajanslara inanmıyorum, ince köşeleri dolduran şişko suratlı adamların anlatt ıklarına inanmıyorum. Kafası patlamış, beyni dökülmüş, bacakları koparılmış çocukların fotoğrafl arı geliyor her gün her sabah erkenden ben tostumu yerken masamda. Dünya dengelerinden bahsedenlere, insanı rakamlardan ibaret görenlere, vahşeti zevkle işleyen canilere inanmıyorum ve onların efendi işbirlikçilerine. Efendi uslu akıllı değilim, bir çocuk ölünce suratı paramparça ben bin kere ölürüm. Nazik tahliller yapamam, çıkar dengelerinden, tarihi assasiyetlerden bahsedemem kalbim kaburgalarımı zorlarken. Kravatlı adamların lanetli zerafetine, dengeli uslu tahlillerine inanamam, kollarım kırılana kadar yumruklara boğmak isterim anket suratlı herifl eri.
Gecelerde ve gündüzlerde, köşe başlarında, sokaklarda, evlerde, her yerde bir ölüm korkusu gezerken, diyorum ki ne çok ilginç şey olmuş bu yıl. Tunus, Mısır, Libya, Yemen, Suriye karışmış; Japonya’da nükleer bir facia yaşanmış; Erbakan ölmüş. Yılın yarısından konuşurken bile zor bir yıldı diyesi geliyor insanın.
Artık olup bitene tahammül edemeyecek kadar dolunca, semtlerin arka sokaklarına doğru yürüyorum. İster akşam olsun ister güneşli bir öğle vakti; bir hacı amca görmeyegöreyim camiden çıkıp evine giden, giderken birkaç poşet meyve alan… Eski püskü küçük dükkana sahip bir terzi görmeyeyim gözlüklerinin üstünden bakan: B iraz olsun huzur buluyorum. Biraz olsun huzur buluyorum bir çocuk topun peşinde güvenle koşarken. Bir anne ekmek almaya inmişken bakkala, gençler köşe başlarında takılırken mesela… Ne iyi diyorum, insanlar güvenle yaşıyor burada. Mutlu oluyorum penceresinin dibine oturmuş ninenin gülümsemesiyle. Buruk bir huzur bu ama. Suriye’de top peşinde koşan bir çocuğun cansız bedeni düşerken toprağa; İstanbul’da semtlerin arka sokakları, kaldırım taşları, camiden gülerek çıkan dedenin bastonu, şükürle öpüp başa konası… Şükürle öpüp başa konası…