
Komşu haklarının en mühimlerinden biri, onlara mânevî yönden yardımcı olmaktır. Dînî ve mânevî meselelerdeki eksiklerini tamamlamak, yanlışlarını düzeltmeye çalışmaktır. Bu husustaki dikkat çekici bir misâli Ebzâ el-Huzâî -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:
“Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- minbere çıkarak bir konuşma yaptı. Müslümanlardan bâzı kişileri hayırla yâd ettikten sonra şunları söyledi:
«–Bâzılarına ne oluyor ki komşularına meseleleri anlatmıyor, bilmediklerini öğretmiyor, onları anlayışlı hâle getirmiyor. Onlara mârûfu emretmiyor, onları münkerden (dînin hoş görmediklerinden) sakındırmıyorlar?
Birtakım kimselere de ne oluyor ki, bilmediklerini komşularından sorup öğrenmiyor, anlayışlı olmaya çalışmıyorlar? Allâh’a yemin ederim ki, bilgi sâhibi olanlar ya komşularına öğretir, onları anlayışlı hâle getirir, mârûfu emreder, münkerden sakındırırlar; diğer taraftan bilmeyenler de komşularından sorup öğrenir, dînî meseleleri kavramaya çalışırlar, ya da onları (her iki grubu da) mutlaka dünyada cezâlandırırım.»
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu konuşmayı yaptıktan sonra minberden inip evine girdi. Bâzıları:
«–Öyle sanıyoruz ki (Yemenli) Eş’arîleri kastetti, çünkü onlar fakîh kimselerdir, komşuları ise kaba, sert mizaçlı ve su başlarında göçebe hayâtı yaşayan kimselerdir.» dediler. Eş’arîler durumdan haberdâr olunca
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e geldiler ve:
«–Yâ Rasûlallah! Sen bir kavmi hayırla, bizi ise şerle yâd etmişsin. Bizim hangi hâlimiz sebebiyle böyle oldu?» dediler.
Âlemlerin Efendisi önceki sözlerini tekrarladı. Eş’arîler kastedilenin kendileri olup olmadığını sordukça Nebiyy-i Ekrem Efendimiz aynı sözlerini tekrarlıyordu. Bunun üzerine Eş’arîler:
«–Öyleyse bize bir sene mühlet ver.» dediler.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de komşularını eğitip onlara dînî meseleleri öğretmeleri için kendilerine bir sene müddet tanıdı ve sonra şu âyetleri okudu:
«İsrâiloğulları’ndan küfredenler, Dâvud’un ve Meryem’in oğlu Îsâ’nın diliyle lânetlenmişlerdir. Bu, onların isyân etmeleri ve aşırı gitmeleri sebebiyledir. Onlar, işledikleri kötülükten, birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları şey ne kötü idi!» (el-Mâide, 78-79)” (Ali el-Müttakî, III, 684/8457; Heysemî, I, 164)