Hazreti Yûsuf`un, kendisini öldürmek için kuyuya atan kardeşlerini affetmesi dillere destandır. Karanlık bir kuyuya atılan, oradan çıkarılarak köle gibi satılan, daha sonra da zindana kapatılan Yûsuf -aleyhisselâm-, nihâyetinde Allâh`ın lutfu ile Mısır`a mâliye bakanı olmuş, kendisine kötülük eden kardeşleri de ona muhtaç hâle gelmişlerdi. Yûsuf -aleyhisselâm-, eline fırsat geçtiği hâlde kardeşlerine hiçbir kötülük düşünmemiş, bilakis onları affetmiş, hatta mahcup olmamaları için onlara bazı tesellî cümleleri de sarf etmiştir.
Yûsuf -aleyhisselâm-, kardeşlerine sabah-akşam ziyâfet veriyordu. Kardeşleri ise daha önce ona yaptıklarını hatırlayarak bu izzet ü ikram karşısında son derece mahcup oluyorlardı. Hazret-i Yûsuf`a bir adam göndererek dediler ki:
“-Sen, bizi sabah-akşam ziyâfete dâvet ediyorsun! Fakat biz, sana karşı yaptıklarımızdan dolayı utanıyoruz!”
Yûsuf -aleyhisselâm- da onların mahcup gönüllerini tesellî sadedinde şöyle cevap verdi:
“-Mısırlılar, şimdiye kadar bana hep ilk gördükleri gözle bakıyorlar ve; «Yirmi dirheme satılmış bir köleyi bu mertebeye yükselten Allâh`ı tenzîh ederiz!» diyorlardı. Şimdi ise sizin sayenizde şeref kazandım. Çünkü benim, sizin kardeşiniz ve İbrâhim -aleyhisselâm- gibi büyük bir peygamberin torunu olduğumu anladılar.”
Babasına da; “şeytan, kardeşlerimle benim aramı bozdu.” diyerek kardeşlerinin hüznünü hafifletiyordu.
Yûsuf -aleyhisselâm-, kardeşlerine söylediği sözlerini övünmek için değil, onların gönlünü almak, onları rahatlatmak ve mahcûbiyetlerini hafifletmek için söylüyordu. Bu hâl, O`nun affetme ve ayıp örtme fazîletinin enginliğini ortaya koymaktaydı. Çünkü o, kusurları başa kakmak sûretiyle gönül kırmanın değil, kötülüğe bile iyilikle mukâbele edebilmenin, şahsına yapılan eziyetleri Hakk`ın rızâsı uğruna unutuvermenin eşsiz fazîletine nâil olmuş bir hidâyet rehberiydi.