
A. Yasin Demirci
İsrail devletinin tesisini hedef alan Siyonist projenin mimarları, devlet olma aşamasında iki temel iddiayı ön plana çıkartmışlardır. Birincisi Yahudilerin “seçilmiş kavim” olma iddiasıydı. İnşa sürecinin ikinci ayağı ise “korku” üzerine temellendirilmişti. Siyonist ideoloji, bir yandan Yahudi halkının “üstün bir ırka” mensup olduğunu öne sürerek onları kutsarken; diğer yandan onlara bu “üstün özelliklerini” korumaları için her an “tetikte olmalarını” telkin ederek korkutuyordu.
Bugün de İsrail toplumunun büyük bir kesimi, sahip olduklarına inandıkları “üstün özelliklerini” korumak için paranoyak bir şekilde hala “tetikte” bekliyor.
İsrail`in işgal ve ilhak ettikten sonra yasadışı Yahudi yerleşimleriyle doldurduğu Batı şeria`daki bir yerleşimde Yahudi olmayanların ev alması yasaklaması bu halet-i ruhiyenin tipik bir göstergesi. İsrail`in ırkçılıkta önde giden liderlerinden Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman`ın da yaşadığı Beytüllahim yakınındaki Nokdim`de ailelerinde tek bir tane bile Yahudi olmayanlara ev satılmaması kararlaştırılmış. Yani evde oturacak herkesin Yahudi olması gerekiyor. Gelini ya da damadı Yahudi olmayan Rus-Yahudi ailelerin başvurularına bakan yerel yönetim lideri Yossi Heyman bu kararı şöyle savunuyor: “Annenin Yahudi olmadığı 10 aileyi kabul etsek sonra birden 30 çocuk olur. Bir bakmışsınız oğlunuz komşunun kızına vurulmuş.”