Kore’nin Kahramanları
Kore Harbi: 1950 yılında başlayan Kore Harbi halen devam etmektedir. Türk askeri Amerika`nın devreye girmesiyle Güney Kore`ye destek için Kore`ye gelir. Türklerin savaşa müdahil olması Kuzey Kore ve Sovyet Rusya lehine ilerleyen savaşı bir anda tersine çevirir. Türk Mehmetçiği Uzak Doğu’da başta Kunuri püskürtmesi olmak üzere birçok zaferler kazanır. Güney Kore`nin savunmasız güçsüz halkına moral ve güç verir. Türk Mehmetçiği 15 bin kişiyle bölgede savaşmasına karşın sadece 721 şehit verir. Şehitlerimizin büyük çoğunluğu halen Pusan bölgesindeki kabirlerindedir. Güney Kore ve Türkiye arasındaki bu yardımlaşma günümüze geldiğinde, geniş ticaret hacmi ve güven olarak yansımaktadır. 2002’deki Güney Kore-Japonya Dünya Kupası Güney Kore ile olan tarihi dostluğumuzun yeni nesillere aktarılmasına sebep olmuştur.
İlk Dini Parti
İslam Demokrat Partisi mahkeme kararıyla kapatıldı. Genel başkan Cevat Rıfat Atilhan ve 15 arkadaşına soruşturma açıldı. Bu parti Türkiye`deki ilk dini manifestosu olan partidir. Masonluğa karşı çok fazla eser kaleme alan Cevat Rıfat Atilhan defalarca hapse girip çıkmıştır.
Aşık Veysel’i Marksist Yapamadılar
Âşık Veysel`in hayatı, 1952 yılında “Karanlık Dünya” adıyla beyaz perdeye aktarılır. Film, konusundan saptırıldığı ve marksist ekibin, Veysel`i kendi amaçları uğrunda kullanmaya yeltendiği gerekçesi ile sansürlenir. Film başarısız olunca da suç (!) sansürün üstüne yıkılmaya çalışılır. Filmde rol alan Aclan Sayılgan o filmi ve sansürü şöyle anlatır: “Âşık Veysel, bir karakter abidesidir. Halk kültürümüzün su katılmamış örneğidir. Onunla ilgili bir filim yaptık. Köyüne kadar gittik. Kendisiyle günlerce beraber olduk. O yılların militan Marksistleri onu Marksizm`e çekebilmek için kırk dereden su getirdiler. Dünyanın dilini döktüler. Şöhret ve menfaat vaat ettiler. Ama onun karakter kayasından bir zırnık bile koparamadılar. Ben, yüksek tahsilime rağmen komünizme bulaştım. Gizli teşkilâtta yıllarca kaldıktan sonra komünizmin bir Rus emperyalizmi olduğunu anlayarak ondan sıyrıldım. Ama Veysel, komünist olması için yapılan bütün cazip teklifleri, telkinleri o derin sezgisiyle, o sağlam irfanıyla hiç leke almadan savuşturdu.”
Efsane Film!
Efsane film Viva Zapata çekilmiştir. Filmin senaryosunu John Steinbeck yazmış yönetmenliğini ise Elia Kazan yapmıştır. Filmin başrolünü oynayan Marlon Brando henüz çok gençtir. Bu filmden ilk oskarını kazanan Antony Quin ise yardımcı oyuncudur. Amerika ile Meksika arasındaki husumeti ilk kez ciddi bir şekilde ve objektif bir bakış açısıyla yansıttığı için oldukça önemli bir filmdir.
Paris’teki Hidayet Vesilesi
Muhammed Hamidullah, 1952`den itibaren Türkiye`deki üniversitelerde ders vermeye başlar. Onun tenkitleri ve söyledikleri pek çok insan için yol gösterici olur ve kısa zamanda tanınır. İlk olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat ve Hukuk Fakültelerinde, ardından Ankara İlahiyat, Erzurum İslami İlimler Fakültesi`nde sözleşmeli profesör olarak görev yapar. Ayrıca seminer ve konferanslar verir. İngilizce, Almanca, Fransızca, Farsça, Arapça, İtalyanca, Rusça ve az da olsa Türkçe biliyordu. Muhammed Hamidullah Haydarabad`ta doğmuş ve Dar`ul-Ulum Medresesi`nden sonra Osmaniye Üniversitesi`nde hukuk tahsili yapmıştır. Paris Üniversitesi`nde "Peygamberimizin Savaş Mektupları" konulu çalışmasıyla doktor ünvanı alır. Kendisi Paris`teyken yazdığı yazılar yüzünden Hint hükümeti onun vatandaşlığını iptal eder. Bu yüzden Muhammed Hamidullah, ülkesine gidemediği için Paris`e yerleşir. Onu yeniden Türkiye’de görmek isteyenlere Paris`te haftada birkaç kişinin Müslüman olduğunu onlarla ilgilenmesi gerektiğini söyler… 2002 yılında yine Paris`te vefat eder.
Riya’nın Karışamayacağı Tek Vasıf Sabır
Âlim, mütefekkir, mutasavvıf Abdulaziz Bekkine hazretleri 1952 yılında vefat eder. İstanbul`da doğmasına rağmen babasının memleketi Kazan`da büyümüş, Buhara`da beş yıl ilim tahsil etmiş, Bolşevik ihtilalı sonrası yeniden İstanbul`a dönmüştür. Burada bir müddet Bayezid Medresesine devam etmiştir. Bu sırada Mehmed Zahid Kotku vasıtasıyla Gümüşhanevi Tekkesi`ne giderek intisab etmiştir. Bütün hayatı boyunca binlerce talebeye, maddî ve mânevî sahada, ilim, irfan ve insanlık öğretmiş ve Ramuzul Ehadis`i de defalarca okutmuş ve tercümelerini takrir etmiştir. 13 yıl Ümmü Gülsüm Camisi`nde vazifesi devam etmiştir. Kendisine gelen talebelerinin arasında Nurettin Topçu da vardır. Nurettin Topçu için “çoğu sakallı, cübbeliden iyidir” dediği rivayet edilir. Nurettin Topçu ise ona sorduğu sorulardan aldığı cevaplar karşısında mutmain olduğunu huzur ile ayrıldığını söyler… Abdulaziz Bekkine hazretleri talebelerinin üniversitelerde yüksek tahsil yapmalarını ve oralarda kalmalarını öğütlemiştir. Bir gün talebelerine şöyle bir soru sorar. “Bir gün gelir danışacak hocalarınız da bulunmaz. Öyle bir günde seçeceğiniz insanda arayacağınız vasıf nedir?” Herkes bir şeyler söyler sonra kendisi şöyle cevap verir. “O kimsenin sabrını kontrol edersiniz. İnsanlarda riyânın karışamayacağı, anlaşılabilir, hakikî tek vasıf sabırdır. Sabır, musibet geldiği an, (ilk darbede) hiç şikâyet edilmeden sineye çekebilme halidir. Şayet ilk anda feveran eder de sonra sineye çekerse, ona sabırlı değil, mütehammil insan denir."
NATO’ya Niye Girdik?
İkinci Dünya Savaşı’nın akabinde Varşova Paktı’na karşı kurulan Kuzey Atlantik İttifakı (NATO) kuruluşundan üç yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni de bu ittifaka dâhil etmek istemiştir. Türkiye`nin bu ittifak içinde yer bulmasının en büyük nedeni Güney Kore`ye Türk Mehmetçiklerin giderek Komünist Kuzey Kore ve destekçisi Sovyet Rusya`ya karşı kahramanca mücadeleler verilmesidir.
TV’de İlk Ne Gösterilmişti?
İlk Türk televizyon yayını İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yapıldı. Bu ilk yayında önce saat ayarı yapıldı, ardından TRT müdürü bir konuşma yaptı akabinde “Kötü Adam” ve “İnatçı Çiçek” adlı kısa çizgi film gösterildi. “Antalya Ormanları” adlı saatler süren bir belgeselin ardından yayın istiklal marşı ile kapandı.
Mısır’ın Kral Faruk’u
1952 yılında Mısır`da Kral Faruk devrilir. Kral Faruk Kavalalı Mehmet Ali Paşa`nın torununun torunudur. Bazı tarihçilere göre Türklerin Anadolu’dan önce geldiği Mısır`daki Türk hâkimiyeti Kral Faruk`un devrildiği 1952 yılına kadar sürmüştür. Kral Faruk Türkçe bilmektedir ve sarayda Türkçe konuşulduğu vakidir. Kral Faruk’un hayatı geçtiğimiz günlerde bir dizi ile yeniden gündeme gelmiş ve aslında olduğundan farklı gösterildiğine dair kanaat yayılmaya başlamıştır. Zira kendisini Mısırlılar pek de iyi bilmezler…
Modern Bir Leyla - Mecnun Denemesi
Sezai Karakoç`un meşhur aşk şiiri Mona Roza, elden ele gezip gönüllerde yerini alsa da ilk olarak Hisar Dergisi’nin 26 Haziran 1952 tarihli sayısında yayınlanır. Daha sonra 4 Aralık 1952 Mülkiye Dergisi’nde "Aşk ve Çileler" altbaşlığı ile dört bölümlük bir şiirin ilk bölümü olarak yeniden yayımlanır. Sezai Karakoç, Diriliş Dergisi’nde yayınladığı “Hatıralar”da açıkladığı gibi Monna Rosa`yı, gül, bülbül, Leyla gibi mazmunlarını yeniden diriltme gereğini göz önünde bulundurarak kaleme almıştır. Modern bir Leyla ile Mecnun denemesidir, yazıldığı dönemin kadını metres, aşkı flört olarak gören, şairaneliğe hor bakan zevata karşı itirazdır. O yıllardan bu zamana kadar halen en esaslı aşk şiiri olarak değerini kaybetmeden gönüllerimizde yerini korumaktadır.