
İnsanların çoğu; heykellerin önünde secde etmiyor veya onlara kurbanlar sunmuyorlar diye; sanıyorlar ki putperest değiller. Oysa pekâlâ simgesel değeri olan heykeller yerine para, makam, kişiler vb. de put olarak ikame edilebiliyor.
utperestlik yanlış anlaşılıyor! İnsanlar, sanıyorlar ki; çeşitli materyallerden heykelcikler yapıp, onlara tapınmaktır putperestlik. Değil hâlbuki. Bu, son derece yüzeysel ve şekilci bir yaklaşımdır ki özü itibariyle kendisi de putçuluktur.
Şöyle ki: Putperestlik; suretçiliktir. Bu yönüyle; evet suretlere tapınmadır. Ancak benim, şu anda; suretlere tapınmakla ast ettiğim mana; daha derindir. Putperestlik, hakikatte; insanların, Allah’ın hakikatini unutup, sıfatlarının tecellisinden ibaret olan bir takım şekillere saplanıp kalması durumudur. Bu açıdan; çok tanrılı dinlere bakıldığında; tapılanların, aslında Allah’ın bazı sıfatlarını simgeleyen suretler olduğu görürüz. Mesela eski (sözde) Mısır tanrısı Tod veya (sözde) Hint tanrılarından Ganeşa; aslında Allah’ın kelam sıfatının, standart özellikler taşıyan heykellerle ifadesinden başka bir şey değildirler. Keza Hint tanrısı Şiva; Allah’ın Kahhar isminin/sıfatının, eski Yunan’daki zafer tanrısı Nike; Allah’ın Galib sıfatının, bereket tanrısı Demeter; Rezzak sıfatının, eski Roma’daki hikmet ve akıl tanrıçası Metis; Allah’ın Hakim isminin/sıfatının suretleştirilmesinden doğmuşlardır. Dikkat ettiyseniz; kendilerine çeşitli bakanlıkların görev dağılımına benzer şekilde muhtelif özellik ve işlevler atfedilen; bu sözde tanrıların sıfatları, bizim Allah’ımızın sıfatlarıdır aslında.
Örneklerden de anlaşılabileceği gibi putperestlik: “Suretlerin, temsil ettikleri hakikatleri perdelemesidir.” Evet! Bununla şunu da demiş oluyorum: Her putun hakikate bakan bir yüzü mutlaka vardır. İzini sürdükten sonra her şey; bu bir heykel bile olsa insanı Allah’a götürebilir. Ama bu; her kişinin değil er kişinin harcıdır.
Suretçilik ilkel insanın hastalığıdır. İlkel insan; görmediğini anlayamaz. Putların çoğu da bu yüzden ortaya çıkmıştır. İnsan, Allah’a ait soyut manaları aklıyla kavrayamadığı zaman; elle kavrama yoluna gitmiştir. Allah’ın sıfatlarını somut bir takım heykellere izafe ederek yani somut objelere soyut manalar yükleyerek, onlara tapmıştır. Dinler tarihini incelediğinizde görürsünüz ki; ilk etapta insanlar, yaptıkları suretlerin kendilerine tapınmamışlardır. Tapınaklarında bulunan heykel ve tabuların Allah’ı sembolize ettiğini düşünerek, temsil ettikleri manaya hürmeten, söz konusu şekillere de tazimde bulunmuşlardır. Daha sonra bunu da unutarak; doğrudan o heykellerin kendilerine tapınmaya başlamışlardır. Din böyle bozulmuştur. Böyle olunca insan hakikatten, yani gerçeklikten kopmuştur. Gerçek ise ayağımızın altındaki toprak gibidir. Bir kere altımızdan kaydıktan sonra ne dengede durmanın imkânı vardır ne de düşmenin sınırı.
Ayrıca; put derken sadece heykelleri kast ediyor değilim! Putçuluk, bundan çok daha geniş ve yaygın bir davranış modeli. İnsanların çoğu; heykellerin önünde secde etmiyor veya onlara kurbanlar sunmuyorlar diye; sanıyorlar ki putperest değiller. Oysa pekâlâ simgesel değeri olan heykeller yerine para, makam, kişiler vb. de put olarak ikame edilebiliyor. Ediliyor. Nihayetinde onlar da suret. Nihayetinde onlar da birçoğumuz için varlıkları, hakikatlerinin önüne geçmiş hak tecellileri… Modern zamanların putperestliği çoğunlukla böyle!
Zaten bildiğim hiçbir put, kendi habisliğinden put niteliği kazanmış da değildir. Hepsi de perestlerinin yanlış bakış açıları nedeniyle böyle olmuşlardır.
Dergimiz yazarlarından Mahmut Sami Erdem’le çeşitli ortamlarda sık sık yazışır, bilhassa twitter’da birbirimizi düzenli olarak takip ederiz. Sıkı tweet’çidir Mahmut. Ki son zamanlarda yazdıklarından bir tanesi diğerlerinin hepsinden iyiydi. Paylaşmak şart oldu. Çünkü üstad McLuhan’ın da iletişim araç ve yöntemleriyle ilgili olarak dediği gibi: “Araç mesajdır”. Ve bazı ciddi mesajlar, maalesef; ya söyleyeninin ya da söylenildiği ortamın imajından dolayı; gerçek değerini bulamayabiliyor. Mahmut’unki de bunlardan… Twitter’ın yüz altmış karakterle ve oku geç mantığıyla sınırlı dar sokaklarından kurtarılması gerek. Hak için. Şöyle diyor büyük düşünür Mahmut Sami Erdem: “Allah yazan ağaca, taşa, karpuza bakana kadar; Allah yazan kitap var!” Twitter’da görüldüğünde “Aaa! Güzelmiş” deyip, ödüllendirmek için en fazla retweet’leyebileceğimiz bu mesaj, toplumsal yaralarımızdan birine işaret ediyor. Gayet veciz bir şekilde. Suret/ şekil/putperest insanımız, dilimlediği karpuzun içinde Arapça; Allah yazısına benzer bir suret görünce imanı artıyor da; Hakk’ın bizzat konuşması demek olan Kur’an-ı Kerim’i beğenip de açmıyor bile. İşte size putperestlik!