Rivayet edildiğine göre İmâm-ı Âzam’ın babası Sabit Hazretleri gençliğinde bir gün ark kenarında abdest alıyordu. Tam abdest almaya başlayacağı zaman ark sularına kapılıp gelen bir elma gördü. Elmayı, nereden geldiğini, haram veya helal olup olmadığını düşünmeden bir defa ısırdı. Hikmet-i İlahi o ana kadar elmanın ne olduğunu düşünmeyen Sabit, hata ettiğini anladı ve mutlaka elmanın sahibini bulup helal ettirmesi gerektiğini düşündü. Abdestini alıp namazını eda ettikten sonra suyun geldiği tarafa doğru gitmeye başladı. Elma elinde olduğu halde araya araya elmanın düştüğü bahçeyi ve sahibini buldu.
Bahçenin sahibine meseleyi anlatıp elmayı yanlışlıkla ısırdığını ve hakkını helal etmesini istedi, İmâm-ı Âzam Hazretlerinin babasının bu hareketi, elma sahibinin dikkatini çekmişti; hakkını helal edemeyeceğini, hakkını helal etmesi için bazı şartları olduğunu söyledi. İmâm-ı Âzam’ın babası da ne isterse yapacağını, hakkını helâl etmesi için şartının ne olduğunu sordu. Elma sahibi de, hakkını helal etmesi için iki sene bahçesinde çalışması lazım geldiğini ve kendisine iki yıl hizmet etmesinin şart olduğunu söyleyince, Sabit Hazretleri çaresiz kalmıştı; ahirette ceza çekmektense bu dünyada bir şahsa iki sene hizmet etmek daha iyidir diye düşündü ve şartlarını kabul ettiğini söyledi.
Sabit Hazretleri, elmayı yanlışlıkla ısırdığı için elmanın sahibine iki sene hizmet etmiş ve adamın işinde canla-başla çalışmıştı, iki sene dolduktan sonra; zamanın dolduğunu ve artık hakkını helâl etmesini istediğini söyleyince, adam, "yine helal etmiyorum, benim bir kızım var onunla evlenirsen ancak o zaman helal ederim" dedi. O da:
"Olur" dedi. Adam yalnız kızının kusurlu olduğunu, elinin çolak, gözünün kör, ayağının topal, başının kel, kulağının sağır olduğunu söyleyip, iyi düşünmesini ve sonra pişman olmamasını söyledi. Hazreti Sabit yine düşündü taşındı "ahirette ceza çekmekten iyidir" deyip kızla evlenmeyi kabul etti...
Adam Hazreti Sabit’e vermek için kızının büyümesini beklemişti... Düğün yapıldı, nikâh kıyıldı, zifaf gecesi hazreti Sabit’e gelinin olduğu odayı gösterdiler. Sabit Hazretleri içeriye girip içerde kendisine söylenen evsafta bir kızın bulunmadığını görünce bir yanlışlık olduğunu zannederek hemen dışarı fırladı ve durumu oradakilere anlattı. Çünkü içerde kayın pederin söylediğinin aksine her azası yerinde genç ve güzel bir kız kendisini karşılamıştı. Kayınpederi bir yanlışlık olmadığını söyleyerek meseleyi şöyle anlattı:
"Benim kızım kördür, daha harama bakmamıştır. Sağırdır haram dinlememiştir. Topaldır gayri meşru yolda yürümemiştir, v.s." diye sayıp, "senin hanımın o içerde bekleyendir, Allah mesut etsin" dedi.
Daha sonra seneler geçip bu evlilikten İmâm-ı Âzam dünyaya geldi. Annesi İmâm-ı Âzam’ı hocaya okuması için teslim etmişti, İmâm-ı Âzam unvanına kavuşan o zaman henüz üç-dört yaşlarında bulunan Sabit üç günde Kur’an-ı Kerim’i hatmettiği zaman annesi:
"Ah oğlum! Baban o elmayı ısırmasaydı, sen Kur’an’ı Kerim’i bir günde hatmedecektin" buyurdu.