Takvayı anlamıyoruz. Diğer dini kavramların da çoğunu anlamadığımız gibi. Tabii ki sorunca herkes “akademik bilgi”sini konuşturuyor. Döktürenler var hatta. Ama sorun şu ki kuru ezber bunlar. İdrakten yoksun tanım hafızlığı.
Dedi ki: “Hınzıra (domuz) bile rızkını verenin sana ikramından şüphen mi var?”
Allah’ın kullarına verdiği rızıktan hiç şüphem olmasa da dini kavramların muhatapları tarafından gerçekten de doğru anlaşılabildiğine dair ciddi şüphelerim var.
Hatta diyebilirim ki neresinden tutsak elimizde kalıyor.
Sık karşılaştığım bir bakış açısı olduğu için yukarıdaki monoloğun mantığından başlamak istiyorum konuya. Müşahhas vaka olarak hiçbir önemi yok aslında. Ama bakış açısı toplumsal hastalığımızı yansıtıyor. Takvayı anlamıyoruz. Diğer dini kavramların da çoğunu anlamadığımız gibi. Tabii ki sorunca herkes “akademik bilgi”sini konuşturuyor. Döktürenler var hatta. Ama sorun şu ki kuru ezber bunlar. İdrakten yoksun tanım hafızlığı. Ezberden okuduğu surelerin tek kelimesini anlamayan hafızlarımız gibi millete anlatadurduğu kavramların özünden nasipsiz alimlerimiz de çok. Yapacağınız basit bir Google araştırmasında; takva ile ilgili tanımların şu çerçevede döndüğünü göreceksiniz: “Takva; korkma, sakınma, Allah korkusuyla günahlardan korunmak demektir. Muttaki, takva üzere yaşayan mü’min demek olur.” Çok havalı, çok şık, nasıl desem... Deruni bir tanımlama!
Tek kelimeyle tanımla desem, çoğunluk “sakınma” der takvanın ne olduğu hakkında. Sakınma, sakıncalı bir tercümedir aslında. Takva, genel olarak sakınma şeklinde algılandığı için Allah’ın, bizlere helal kıldığı nimet ve durumlar da hakim takva anlayışı çerçevesinde kısıtlanır. Yukarıdaki örneğe rücu edecek olursak: Domuzu yaratan Allah, sadece domuzun yenmesini haram kılmıştır. “Sakınmacı” takva anlayışına sahip kişi ise domuzu yememekle yetinmeyip, domuzun değdiği her nesneyi necis kabul edip, kullanmaktan kaçınır. Mesela; bir bıçakla bir domuz ürününün kesildiğini gören standart bir Müslüman, o bıçağı iptal eder. İçki içmenin haram olduğuna inanan bir mü’min, bir bardağa bir ara içki doldurulduğunu görse yıkanıp, dezenfekte edildikten sonra bile o bardağı bir daha asla kullanmaz. Domuzun yenmesinin haramlığı; sakınmacı anlayış çerçevesinde, domuzun kendisinin de haram olduğu düşüncesini geliştirir. Ve domuzu; varlığı haram olan, görüldüğü yerde ortadan kaldırılması gereken, bu alemde aslında hiç var olmaması gereken bir canlı gibi görür. Yani insanları domuzun varlığından bile sakınmaya sürükler. Sanki domuzu Allah yaratmamıştır. Sanki domuzun, tabiatın dengesinin sağlanmasında çok önemli bir işlevi yoktur. (Doğadaki pislikleri yiyerek bağışıklığı yüksek olan kendi bünyesinde depolar ve böylece pek çok hastalık ve pisliğin, bunlara bağışıklığı veya direnci olmayan canlılara bulaşmasını engeller. Hayat kalitemizin bir kısmını dolaylı yoldan da olsa domuz denilen canlının varlığına borçluyuzdur.)
Asıl meseleye gelecek olursak: Takva esasında sakınma değil titizliktir. Dini meselelerdeki titizlik ile sakınmacılık; sonuçları ve yol açtıkları açısından bambaşka tavırlardır. İlki; dini açıdan şüpheli bir durumla karşılaşıldığında; titizlikle araştırıp incelemek, irdelemek, düşünmek, kıyas etmek ve hassas bir sonuca varmakla, ikincisi ise üstünkörü bir geçiştirmecilikle nihayetlenir. İlki eşyayı ve meseleleri daha iyi kavramaya yol açarken ikincisi önyargı doğurur. İlki ilme ikincisi ise cehalete yol açar... Fark ölümcül!
Ama esas sorun biraz da Arapça’dan doğrudan transfer ettiğimiz kelimelerin, yerel idrakte karşılık bulamıyor oluşundan kaynaklanıyor. Dini kavramlara Türkçe karşılıklar bulma meselesi bizim için hala büyük bir tabu. Ancak “Arapça orijinallerini de muhafaza ederek” bu kavramlara, yerel idrake müsait, yerli karşılıklar bulmayı ciddi olarak tartışmamız gerekiyor artık. Bu noktada; Arapça’dan birebir çeviri yerine; gerektiğinde “ihlaslı” uyarlamalar yapmamız gereğinin de farkında olarak. Dinin, kitleler tarafından doğru anlaşılıp uygulanmasını istiyorsak eğer... Can alıcı soru şu: Bir İngiliz’e İslam’ı doğrudan Arapça kelimelerle mi tebliğ ederdik yoksa onun anlayabileceği kendi öz lisanında mı?