
Hayatını İbranice’yi diriltmeye adayan Eliezer Ben-Yehuda, 22 Kasım 1922’de öldüğünde, İsrail’in kurulmasına daha 25 yıldan fazla bir zaman vardı. Ancak, o tarihlerde henüz ufukta bile görünmeyen devletin dili, her şeyiyle hazır ve kurallara oturtulmuş bir halde beklemekteydi.
Bugün Yahudilerin ana dili olan İbranice, yaklaşık 100 yıl öncesine kadar sadece sinagoglarda sınırlı sayıda din adamının ve onların dar çevresinin kullandığı ‘ölü’ bir dil durumundaydı. Yahudiler, yaşadıkları ülkelerin dillerine ve kültürlerine adapte olmuşlardı. İbranice, modern bir dil olarak doğuşunu, kendisini bu işe adayan Eliezer Ben-Yehuda adlı bir dil bilimcinin çılgınca çabasına borçludur.
Eliezer Ben-Yehuda, 7 Ocak 1858’de bugün Litvanya topraklarında yer alan Luzhky kasabasında doğdu. Ailesi tarafından küçük yaşlarından itibaren Talmud okullarına gönderildi, dini metinleri çok iyi anlayabilecek şekilde İbranice öğrendi. Yaşı ilerledikçe 1829 Yunan Ayaklanması hakkında daha çok bilgi sahibi olan Eliezer Ben-Yehuda, Yahudilerin de tıpkı Yunanlar gibi milli bir bilince ulaşmadan ‘ulus’ haline gelemeyeceklerini anladı. Bu sağlamanın tek yolu da, İbranice’nin yeniden konuşulan, yazılan ve günlük hayatta kullanılan bir dil haline gelmesiydi.
1881’de henüz 23 yaşındayken Filistin topraklarına ayak basan Eliezer Ben-Yehuda’nın zihnindeki plan çoktan netleşmişti. İbranice’nin hem evlerde hem de okullarda ana dil olması gerektiğini düşünüyor, aynı zamanda dilin modern zamanlara uyarlanması için gece-gündüz çalışıyordu.
Karşılaştığı her Yahudi’yle, onlar anlamasa bile İbranice konuşmayı ilke edinen Ben-Yehuda, bu kuralı kendi evinde en sıkı şekilde uyguluyordu. Kudüs’e yerleşmelerinin ertesi senesi dünyaya gelen oğlu Ben Tsion, babasının bu çabası sayesinde modern zamanlarda ana dili İbranice olan ilk insan olarak kayıtlara geçecekti.
Ben-Yehuda ailesinin evinde İbranice’den başka dil yasaktı. Ben Tsion, İbranice dışında hiçbir kelime öğrenmeden büyüdü. Eğitimi bizzat babası tarafından üstlenildiğinden okula gönderilmeyen Ben Tsion, konuşmaya da ancak 4 yaşında başlayabildi. Eliezer Ben-Yehuda, oğlunun yaşı ilerledikçe, ihtiyaç olan kelimeleri kendisi türetti; bunları defterlere kaydederek, kaleme alacağı dev sözlüğün de temellerini oluşturdu.
Ben Tsion Ben-Yehuda, ileri yaşlarında kaleme aldığı anılarında, annesi Debora ile babasının bir keresinde İbranice nedeniyle çok şiddetli bir kavgaya tutuştuklarını anlatır. Buna göre, Eliezer Ben-Yehuda, bir gün karısını evde oğluyla yalnız bırakarak çıkar. Ana dili olan Rusça’yı konuşamadığı için bunalan kadıncağız, hazır kocası da evde yokken oğluna Rusça şarkılar mırıldanmaya başlar. İşi erken biten Ben-Yehuda, aniden kapıdan girip de evde İbranice’den başka bir dilin yeniden konuşulduğunu görünce küplere biner. Yaşanan sahne, küçük Ben Tsion’un çocukluğunun korku dolu hatıraları arasına girmiştir.
Eliezer Ben-Yehuda, İbranice’yi eğitim dili yapabilmek için çok hızlı bir çabaya girişti. Ünlü Alliance okullarının Kudüs’teki şube müdürü Nisim Behar’la baş başa veren Ben-Yehuda, İbranice’yi öğreten okullar ve kurslar açtı. Aynı zamanda, dili halk tabanına yaymak için ‘HaTsvi’ adlı bir gazete de çıkarmaya başladı. Gazete, herkes ulaşsın ve okusun diye maliyetine satılmaktaydı.
İbranice’nin diriltilmesi için, Ben-Yehuda’nın gösterdiği olağanüstü gayretin üçüncü aşaması, dilin teorik kısmının kaleme alınmasıydı. Bunun için gençlik yıllarından ölümüne kadar, çoğu kez günde 18 saat çalışan Ben-Yehuda, bugün Yahudi dünyasının da temel kaynağı durumundaki “Antik ve Modern İbranice Sözlük”ü hazırladı. İhtiyaçlara göre türetilmiş yüz binlerce yeni kelimeyi de barındıran sözlük, 17 ciltlik bir hacme sahipti. Eliezer Ben-Yehuda’nın 1890’da kurduğu ‘İbranice Dil Konseyi’ ise, İsrail’de bugün hâlâ faaliyetine devam eden ‘İbranice Dil Akademisi’nin öncüsüydü.
Hayatını İbranice’yi diriltmeye adayan Eliezer Ben-Yehuda, 22 Kasım 1922’de öldüğünde, İsrail’in kurulmasına daha 25 yıldan fazla bir zaman vardı. Ancak, o tarihlerde henüz ufukta bile görünmeyen devletin dili, her şeyiyle hazır ve kurallara oturtulmuş bir halde beklemekteydi.
* * *
Geçen ay size Ali Emîrî Efendi’nin sıradışı hikâyesini anlatmıştım. Bu ay, yine onun gibi bir başka ‘deli’yi tanıttım. Başka örnekler de bulunabilir, ama mesajımı vermek için bu ikisi yeterli.
Mesajım ise elbette şu: Çok çalışmaktan başka çaremiz yok.