
DAİŞ, eş zamanlı gerçekleştirdiği silahlı ve bombalı saldırılar sonucu Fransa’nın başkenti Paris’i kana buladı. Saldırılar sonucu 132 kişi hayatını kaybetti. Dünyayı şoke eden eylem, hem 11 Eylül 2001’den bu yana bir Batı başkentini vuran en kanlı, hem de İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Fransa’da gerçekleşen en ölümcül saldırı olarak tarihe geçti.
Saldırının perde arkası, neden Paris’in hedef alındığı, saldırının bölgesel ve küresel muhtemel sonuçları tüm dünya medyasınca uzun uzadıya tahlil edildi.
Saldırının nedenleri sorgulanırken Ortadoğu ile Batı medyasının yaklaşımları arasında ciddi farklılıklar vardı. Saldırıya ilişkin Batı medyasında, Ortadoğu’daki savaşı kendi ülkelerine taşıyan “yabancı savaşçılar” gerçeği ile yüzleşmenin ortaya çıkardığı tedirginlik ön plana çıktı.
Ortadoğu medyasında yapılan yorum ve analizlerde öne çıkarılan vurguyu ise; “Bomba eken katliam biçer” betimlemesiyle özetlemek mümkün. Batı dünyasının terör karşısındaki çifte standardı, başkalarının teröristini terörist olarak görmemesi, hatta onları koruyup kollaması, Filistinlilere yönelik en acımasız devlet terörünü estiren İsrail’i koruma kalkanı altına almaları hatırlatılarak Batı’nın terör konusundaki sorunlu yaklaşımına vurgu yapıldı.
Afganistan ve Irak ile başlayan İslam coğrafyasının işgal süreçlerinin neden olduğu maddi, manevi, beşeri, sosyal tahribatın büyüklüğünün altı çizildi ve bunun en büyük müsebbibinin Batı dünyası olduğu vurgusu yapıldı.
Halklardan yana değil bölgenin zalim, despotik yönetimlerinden yana tavır alan, darbeye darbe diyememesi bir kenara, darbecilerin ayaklarının altına kırmızı halılar seren Batı dünyasının kötü sicili gündeme getirildi. Tüm bu tespitlerin ışığı altında Batı’nın yıllardan bu yana özellikle Ortadoğu başta olmak üzere Asya’dan Afrika’ya İslam coğrafyasında neden olduğu yıkımın, kaosun faturasını bugün ödemeye başladığı yorumları ön plana çıktı ve tabii terörü hiçbir şekilde mazur görmemek kaydı ile…