Sebebini birçok şeye bağlayabileceğiniz bir ayaklanma / terör / isyan hareketi, 30 senedir Türkiye`nin gündeminde. Geriye doğru gidip "şöyle şöyle olsaydı böyle böyle olurdu / olmazdı" demek mümkün. Ama en mantıklı teoriyi bile getirseniz, hatta temelleri bile tartışsanız, her iki tarafta yaşanan acıları yok etmek artık mümkün değil. Dönülmez noktaları hızla geçmeye başladık, köprüden önceki son çıkış yaklaşıyor.
Arap kardeşlerimizle 400 seneyi aşkın bir birlikteliğimiz oldu. Yavuz Sultan Selim, zamanın şartlarına göre mantıklı bir siyasetle Ortadoğu`yu Osmanlı topraklarına kattı. Ancak, devletin güçlü olduğu zamanda kılıçla itaat altına alınan unsurlar, zayıflama dönemlerinde kendi başlarının çaresine bakmaya başladılar.
İran, ardından Hicaz, nihayetinde de Mısır ayrılma emareleri gösterdi. İlk önce İran`ı kaybettik. Hicaz`daki ayaklanmaları, ilk Suudi emirini İstanbul`da asarak bastırdık. Ardından da Mısır`ı İngilizlere bırakmak zorunda kaldık.
Sonrasında Birinci Dünya Savaşı geldi ve Araplarla bu defa resmen, alenen savaştık. Kim kimi neresinden vurdu tartışmaları bir tarafa, kılıç gücüyle girdiğimiz bir coğrafyadan gözyaşı, kan ve kinle çıktık.
Her iki tarafta da büyük yıkımlar meydana geldi. Acı hatıralar düştü iki tarafa da. Türküler yaktırdı bize yaşananlar. Onlar özgürleştiklerini sandılar ama daha sonra başka boyunduruklar altına girdiler.
Arap kardeşlerimizle böyle boğuşarak ayrıldığımız için, aramızı düzeltmemiz de 100 sene sürdü. Bugün bile tamamen düzelttiğimiz söylenemez.
Aynı şey bugün Kürt kardeşlerimizle yaşanıyor. Sebebini birçok şeye bağlayabileceğiniz bir ayaklanma / terör / isyan hareketi, 30 senedir Türkiye`nin gündeminde. Geriye doğru gidip "şöyle şöyle olsaydı böyle böyle olurdu / olmazdı" demek mümkün. Ama en mantıklı teoriyi bile getirseniz, hatta temelleri bile tartışsanız, her iki tarafta yaşanan acıları yok etmek artık mümkün değil. Dönülmez noktaları hızla geçmeye başladık, köprüden önceki son çıkış yaklaşıyor.
Evvela, can sıkma ve acıtma pahasına şunu söylememiz gerekiyor:
Maalesef devletin kutsallığı kavramı damarlarımıza öyle bir işlemiş ki, Kürt kardeşlerimiz, devlet kurarlarsa her türlü sorunlarının şıp diye biteceğini zannediyorlar. Oysa tarihi tecrübenin gösterdiği gelecek zamanlarda, Türkiye`nin doğusunda kurulacak bir Kürt devletinin, tamamen yabancı devletlerin oyuncağı olacağı, kardeşin kardeşi kıracağı bir kaos ortamına dönüşeceği gün gibi ortada.
Aynı yanılgıya Arap kardeşlerimiz de tam 100 sene önce düşmüşlerdi. O zaman Osmanlı yönetimine hakim olan kör anlayış, Arap kardeşlerimize "Türkçe" konuşturmaya, onları Türkleştirmeye çalışıyordu.
Derken isyan patlak verdi, Arap kardeşlerimiz de "Türk baskısı"ndan kurtulma ümidiyle ellerine verilen silahları kardeşlerine doğrulttular. Amaçları bağımsız olmaktı, kendi devletlerini kurmaktı. Sonuçta olanları birlikte yaşadık. Ne kuş olabildi Ortadoğu, ne de deve. Petrol eliyle yabancıların saltanat sürdüğü, halkların yine, hatta daha da beter ezildiği bir coğrafyadan başka ne var elimizde?
100 sene sonra, yine petrolün yoğun olarak bulunduğu bilinen bir başka coğrafyada, bu defa doğu Anadolu topraklarında aynı argümanla bir kalkışma denemek.. Aynı şartları yaşamak.. Aynı delikten kim bilir kaçıncı defa ısırılmak.. Bütün bunlar hiç düşünülmeden, tarihten ders alınmadan, yaşanan duygusallıklar mantıklı konuşmaları da engellediği için, "Devletimizi kuralım da ne olursa olsun!" deniyor maalesef bugün.
Her ne ise, çözüm için konuşmak gerekiyor bundan sonra. Devleti fetişleştiren anlayışların herkese verdiği zararlar ortadayken, ben aklı başında, vicdanlı, ahlak ve sorumluluk sahibi Türklere ve Kürtlere çok iş düştüğü kanaatindeyim. Bu, siyasetleri, açılımları filan aşan bir şey.
Müslüman Türkler olarak biz herşeyimizi konuşmaya, tartışmaya, elimizi uzatmaya, kardeş olmaya hazırız. Hatalarımız olduysa, ki olmuştur, düzeltmeye de.
Ama, -daha evvel de bir vesileyle dile getirmiştim-, duyarlı Kürt kardeşlerimiz meseleye "Çektiğimiz acılara karşı ne koparabilirsek kar" mantığıyla yaklaşırsa, işimiz zor.
Bizden kendi özeleştirimizi yapmamızı beklerken, kendileri gelinen noktayı bir hak ediş olarak görürlerse işimiz zor.
Ya da bizden `Türk faşistliği`nden vazgeçmemizi isterken, kendileri `Kürt faşistliği`ne soyunurlarsa işimiz zor.
Duyarlı, ahlak sahibi Türkler neredeler?
Duyarlı, ahlak sahibi Kürtler neredeler?