
Sonbahar mevsiminin ilk ayı olan Eylül’ün ortasına geldik. İki hafta sonra bir Eylül ayını daha uğurlamış olacağız. İnanıyorum ki Eylül çoğu insanda birçok çağrışım uyandırmaktadır. Öncelikle bir ay olarak hem Doğu hem Batı kültüründe farklı anlamları vardır. Eylül, Arapça Süryanice “üzüm” anlamındaki aylûl ‘den(üzüm ayı) gelmiştir. Hıristiyanlar ise bu ayı “ıstavroz ayı” “haç ayı” olarak karşılarlar.
Eylül ayı Türk toplumunun hafızasında da yer edinmiştir. Hem çeşitli sanat eserlerine hem de geçmişte yaşanan acıları hatırladığımızda bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Üzerinden otuz beş sene geçmiş olan 12 Eylül 1980 darbesini bu minvalde en başa koyabiliriz. Ondan yirmi sene evvel ise halkın seçmiş olduğu bir başbakan ve iki bakanı darağacına gönderilmişti. İçinde bulunduğumuz günler o acı günlerin yıldönümüdür. Bu sebeple Eylül ayının mağdurlarını yâd edelim; gelecek eylül aylarının bizi böyle acılardan uzak tutmasını temenni ediyoruz.
Yukarıda değindiğimiz gibi Eylül sanat eserlerine çokça malzeme olmuştur. Biz Eylül’e şiirsel açıdan bakacağız. İlk aklımıza gelen İkinci Yeni şiirinin önde gelen şairlerinden olan Edip Cansever’in 1981 yılında yayımlanan Yeniden adlı toplu şiirlerinin bulunduğu kitapta bir bölümün adı Eylülün Sesiyle şeklindedir. Şiirden kısa bir tadımlık sunalım:
Baylar!
Bin dokuz yüz seksen birdeyiz
Karşınızda eylülün sesi
Ağustosa çekildi, eylülün sesi
Birazdan konuşacak
"Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar."
Tepelerde bulamaçların kahverengi eridiği
Eriyip sarı sarı aktığı bir mevsim
Bir saat gibi işlerken avucumdaki güz çiçeği
Yosunların kapılara usulca
Tırmanıp yerleştiği
Yani eylülün sesi, buysa çok iyi baylar.
Cansever bu şiirde Eylül’ün gelişiyle yaz mevsiminin sona erişine işaret ederken sonbahar tasvirleri çizer bir taraftan. Bunlar elbette Eylül ayını anlatmak için güzel unsurlardır. Lakin Edip Cansever bu şiirinde sadece Eylül ayını ya da Sonbahar mevsimini betimlemek istemez. Öncelikle bu şiirin yayımlandığı 1981 yılına bir bakmak icap eder. 1981 Eylül’ü 12 Eylül askeri darbesinin birinci sene-i devriyesidir. Şiirdeki “Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar.” Dizesinden yola çıkarak 12 Eylül darbesinin şairde bıraktığı izlenime ulaşabiliriz. Hiç kimse Edip Cansever gibi bir şairin binlerce insanın zulüm gördüğü bu olayı alkışlamasını beklemez. Zaten şairin can sıkıntısı da bu olayı hatırlamaktan ötürüdür. Bunun yanında Eylül ayında görülecek iklim olayları şairin sıkıntısını biraz giderir gibidir. Bir anlamda şair kendini teselli etmenin yolunu aramaktadır. Şiirin tamamı okunduğunda bunu daha iyi anlıyoruz.
Biz yukarıda gelecek Eylüllerin güzel olmasını temenni etmiştik Edip Cansever de şiiri kaleme aldığı zaman bizimle benzer duygular içindeydi. Şüphesiz! O zamandan bu zamana değişen pek bir şey olmadı belki de. Ama biz yine de Eylül ayının ismine nazır bir biçimde geçmesi için temenni de bulunmaya devam edeceğiz.
Yazımızda Eylül ayına daha çok Edip Cansever şiiri üzerinden baktık. Şiir hakkında daha kapsamlı bir yazı yazılabilir. Ama biz başka eserleri de zikrederek yazımızı sürdürelim. Rahmetli şairlerimizden Olcay Yazıcı 1994 yılında yayımlanan şiir kitabına Eylül’ün Kırdığı Gül adını layık görmüştür. Daha eskiye gidersek Servet-i Fünun Edebiyatının iki romancısından biri olan Mehmet Rauf’un 1901’de yayınlanan “Eylül” romanı edebiyatımızdaki ilk psikolojik romandır.
En başta belirttiğimiz gibi Eylül ayının ortasına geldik. Sonbahar mevsiminin ilk ayının ortasına. Diğer bir ifadeyle hüznü temsil eden aya. İki hafta sonra Turgut Uyar’ın dediği gibi “Eylül toparlandı gitti işte” diyeceğiz. Böylece her Eylül mevsiminde eski günleri hatırlayıp dertleneceğiz. İsmiyle müsemma Eylül ayları da göreceğimize inanıyoruz. Ve bu mevsim her geldiğinde Turgut Uyar’ın mısralarını mırıldanıp bekleyeceğiz:
Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filan da gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar.