
Millet olarak zor günlerden geçiyoruz. Şehit haberleri artıyor her geçen gün. Anaların gözyaşları dinmiyor. Babaların yürek burkan feryatları kazınıyor zihinlerimize. Gergin bir süreç yaşıyoruz şüphesiz.
Bu kötü vaziyette farklı etnik kökenden, farklı dünya görüşlerinden ve farklı meşrepten insanların duruşları da birbirinden farklı oluyor. Kimi metaneti seçerken; kimi sövüp saymanın, kinin, öfkenin, suçlamanın içerisinde buluyor kendini. Kimi de bilerek ya da bilmeyerek ihanetin ekmeğine yağ sürüyor.
Bilgi kirliliği ve manipülasyonun had safhada olduğu günümüzde öfke, insanın gözüne bir perde gibi inebiliyor. Ardından ver yansınlar, iftiralar, küfürler artıyor. Dara düşen, acı çeken, memleket derdi güden bir millet, ağza alınmayacak sözü binlerce insanın gördüğü sosyal medya hesabından paylaşabiliyor hiç tereddüt etmeden. Kaynağını araştırmadığı (belki de iftira olan) bir haberin üzerine kendince bir şeyler de ekleyerek yayılmasını sağlayabiliyor.
Bu manzarayı gördükçe, geçmişinde kardeşliğin destanını yazan bir milletin DNA`sıyla oynadıklarını düşünüp üzülüyoruz. Tebessümümüz, huzur anlayışımız, algımız, duruşumuz, halimiz değişiyor gün geçtikçe, doğrudur. Bununla beraber acımız, derdimiz, feryadımız da değişiyor, dönüşüyor. Damarımıza basıyorlar, evet. Üzerimize geliyorlar. Yüreğimiz sızlıyor. Fakat her duyguyu tadında yaşamak, aşırıya kaçmamak gerekiyor. Sabrımızı zorluyorlar ama bu bize ağzımıza geleni söyleme özgürlüğü vermiyor. Bir vatan evladı daha şehit düşüyor ama bu bize yakıp yıkma özgürlüğü vermiyor. Memleket kötüye gidiyor diye duyduğumuz bir haberin doğru ya da yanlış olduğunu araştırmadan o haberi yayarak, fitne ateşine odun taşıma hürriyetine sahip değiliz.
Bu hadiseler yalnız memleketin bütünlüğüne değil, milletin birlik ve beraberliğine de saplanmış birer hançer gibi. Yalnız yüreğimize değil zihnimize de yapılan birer darbe gibi. Karakollarımıza saldırmıyorlar yalnız, ahlakımız da ateş altında. Mayınlar, bombalar sadece yollara değil, basiretimize de döşeniyor aynı zamanda. Her acıda biraz daha unutuyoruz sabrı, metaneti, dik durmayı, dua etmeyi. Her seferinde biraz daha ayrışıyoruz. Biraz daha bozuluyor sütten yanan ağzımız ve biraz daha bozuluyor acı haberlerle yanan yürekler, farkında değil miyiz`
Dur diyelim artık. Ancak küfürle, isyanla yahut yakıp yıkarak değil. Dik duruşumuzla dur diyelim. Sabrımızla, duamızla, metanetimizle... Acımız var, amenna. Bir bir eksiliyor çünkü Mehmetçiğimiz. Bir eve daha ateş düşüyor. Ama bilelim ki, şehit haberinden çok bizim bu halimiz düşman güldürüyor. Yeter artık, dur diyelim!