
Gülmeyi unutmamış insanların memleketine gittim. Bu ülkedeki herhangi bir insanın rahatsız olabileceği yüzlerce nedenden hiçbiri onlar için problem oluşturmuyor. Elektriğe, internete, çeşmedeki suya bağımlı olmayan insanın daha mutlu ve özgür olduğunu farkettim.
İnsanlar bir yerden gelince, “yiyip içtiğin senin olsun, görüp geçirdiklerini anlat” derler ya… Bana da çok soruldu: “Afrika’da, Mali’de ne vardı?”
Ne yoktu ki… Sefalet var, açlık var… Susuzluk gördüm. Suya hasretin ve bulmanın tarifsiz sevincini, buğulanan gözlerle izledim. Ezilmişliği, köleleştirilmiş ruhu fark ettim. Resmi dil Fransızca, ama sadece nüfusun %3’ü bu dili konuşabiliyor. Halkın %95’i Müslüman, ama dinsizlik olarak yerleşmiş bir laiklik dayatması var. Yokluk içindeki okullar yüreğimi burkmak için yeterliydi.
Afrika’da başka ne yoktu bilir misiniz? Şikâyet yoktu. Şükür vardı. Haline rıza vardı. Azla yetinebilen, çoğuna sahip olmadığı için psikolojisi altüst olmuş insan yoktu. Gülmeyi unutmamış insanların memleketine gittim. Bu ülkedeki herhangi bir insanın rahatsız olabileceği yüzlerce nedenden hiçbiri onlar için problem oluşturmuyor. Elektriğe, internete, çeşmedeki suya bağımlı olmayan insanın daha mutlu ve özgür olduğunu farkettim.
Bir balonla, küçük bir şekerle mutluluğun zirvesine çıkan çocuklar, kendi resmini görünce yüzündeki gülücükleri bedavadan dağıtabilen yavrular… Cuma gününü gerçekten bayram olarak algılayan, günü tertemiz kıyafetleriyle karşılayan, camileri dolduran insanlar… Uzun teravih namazları… Ayetlerin sadece metninin okunmadığı, aynı zamanda ikinci bir hoca tarafından meal tefsirinin yapılmasıyla icra edilen mukabele sünneti, bambaşka güzelliklerdendi.
Bana; “Afrika’ya niçin gittin?” diye soranlara verilecek tek cümlelik cevabım oldu: “Dünyanın en tatlı ve içli Kur’an tilavetini minicik ağızlardan dinlemek için gittim.” Gül Bahçesi Yetimhanesindeki kız öğrencilerimizin Kur’an ziyafeti kesinlikle akıtırdı gözünüzden yaşı… İnsanın, “Yetim kalmak bir nimet olmuş bunlara…” diyesi geliyor.