Hiç şüphesiz samimi niyet, bir işin sonunun hayırlı olmasına doğrudan doğruya etki eder. Çünkü hayırlar genellikle samimi niyetlerin neticesinde oluşur.
Samimi niyetin göstergelerinden biri olan ahde vefa ve vaadini yerine getirmek, ilâhi yardıma da vesiledir. Verdiği söze sadık kalmak, borçlu ise borcunu zamanında ödemek, ticârî işlerinde doğruluk ve dürüstlük İslâmiyetin emri olduğu gibi insaniyetin de gereğidir. Bu hasletler, kişiye itibar kazandırdığı gibi ihtiyaç anında da kişiyi yalnız ve yardımsız kalmaktan kurtaran ve yitirilmesi durumunda da herhangi bir bedelle yeri doldurulamayan değerlerdir. Sıdk ve ahde vefa en büyük hazinedir. Ne olursa olsun doğruluktan şaşmamak gerekir.
Nitekim aşağıdaki kıssa, tam bir iman, tevekkül (sebeplerine uyup neticeyi Allah’a bırakma) ve samimi niyetin ne kadar önemli olduğunu öğretiyor bizlere.
Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: “Resûlullah (s.a.v.) Benî İsrail’den bin dinar borç para isteyen bir kimseden bahsetti. Benî İsrail’den borç talep edilen kimse: “Bana şâhidlerini getir, onların huzurunda vereyim, şahid olsunlar!” dedi. Borç isteyen ise: “Şâhid olarak Allah yeter” dedi. Borç talep edilen kişi: “Öyleyse bana kefil getir.” dedi. Borç isteyen kişi: “Kefil olarak Allah yeter” dedi. Borç talep edilen kişi: “Doğru söyledin!” dedi ve belli bir vâde ile parayı ona verdi.
Adam deniz yolculuğuna çıktı ve ihtiyacını gördü. Sonra borcunu vâdesi içinde ödemek maksadıyla geri dönebileceği bir gemi aradı, ama bulamadı. Bunun üzerine bir odun parçası alıp içini oydu. Bin dinarı, sahibine hitap eden bir mektupla birlikte oyuğa yerleştirdi. Sonra oyuğun ağzını kapayıp düzledi. Sonra da denize getirip: “Ey Allah’ım, biliyorsun ki, ben falandan bin dinar borç almıştım. Benden şâhid istediğinde ben: ‘Şâhid olarak Allah yeter!’ demiştim. O da şahid olarak sana razı oldu. Benden kefil isteyince de: ‘Kefil olarak Allah yeter!’ demiştim. O da kefil olarak sana razı olmuştu. Ben ise şimdi, bir gemi bulmak için gayret ettim, ama bulamadım. Şimdi bunu sana emanet ediyorum Allah’ım!” dedi ve odun parçasını denize attı.
Adam oradan ayrılıp, memleketine dönebileceği bir gemi aramaya başladı. Alacaklı da borç verdiği adamın geleceği gemiyi bekliyordu fakat beklediği gemi gelmedi. Adam evine dönerken içinde bin dinarın bulunduğu odun parçasını buldu, yakacak olarak kullanmak üzere evine götürdü. Odunu parçalayınca içindeki parayı ve mektubu gördü.
Borç alan kişi bir müddet sonra memleketine döndü. Bin dinarla adama uğradı ve: “Malını getirmek için sürekli gemi aradım; ancak beni getiren bu gemiden daha önce gelen bir gemi bulamadım” dedi. Alacaklı: “Sen bana bir şeyler göndermiş miydin?” diye sordu. Öbürü: “Ben sana, daha önce bir gemi bulamadığımı söyledim” dedi. Alacaklı: “Allah Teâlâ Hazretleri, senin odun parçası içerisinde gönderdiğin parayı sana bedel ödedi. Bin dinarına kavuşmuş olarak (paranla) geri dön dedi..” (Sahih-i Buhari, Kefalet,1)