Bir Müslüman Bir Hristiyan Köyü
Fildişi Sahilleri’nde ilk köy ziyaretimizi Gana sınırına doğru yaklaşık 180 km uzaklıkta bulunan bir Müslüman köyüne yaptık. Bu ziyaret belki de Fildişi’nde geçirdiğimiz en anlamlı ziyaretti diyebilirim. Köy, Gana yolu üzerinde bulunduğu için belli bir yere kadar asfalt yolla gidiyorsunuz. Ancak asfalt olan bu yolda da tuhaf engeller bizi bekliyordu. Yer yer yolun sağ ve sollarına ağaç gövdeleri atılmış. Atılan bu engellerden dolayı yolda rahatlıkla hız yapamıyorsunuz. Sürekli yavaşlamak zorunda kalıyorsunuz. Bu ağaç yığınları polis kontrol noktaları imiş. Polisler kontrol yapacakları günlerde arabaların yavaşladığı bu noktalarda beklerlermiş. Kontrol olmadığı zamanlarda da bu ağaç yığınları kaldırılmazmış. Her daim burdalarmış.
Yol üzerinde sağlı sollu ufak ufak köyler yer alıyor. Bu köylerden bir çan kulesi bir minare yükseliyor. Kilise olan köylerden birinin dışında büyük bir Hristiyan mezarlığının yanından geçtik. Bu mezarlığın içinde büyük bir anıt mezar vardı. Kim bilir, belki de buraya ilk gelen misyoner batılılardan birisine aitti.
Buralar adeta bir cennet. Türkiye’de görmediğimiz her türlü tropikal meyveyi gördük. Bu topraklar o kadar bereketli ve zenginki insan bu güzellikleri görünce burada yaşanan sıkıntılara üzülüyor.
Asfalt yoldan sonra girdiğimiz toprak köy yolu bizi epey zorladı. Bu yolda bize köyden gönderdikleri bir motorsiklet eşlik etti. Günlük kiraladığımız minibüs, yağmur sularının açtığı derin çukurlara gire çıka ilerledi.
Bizi Zikirlerle Karşıladılar
Nihayet köye vardığımızda büyük bir kalabalık bizi bekliyordu. Köy ahalisi biz geleceğiz diye köyün okulunda hazırlık yapmışlardı. Minibüsümüz kalabalığa yaklaşınca bütün ahaliden “la-ilahe illallah” zikirleri yükselmeye başladı. Burada adetmiş misafirleri “la-ilahe illallah” zikirleriyle karşılıyor ve uğurluyorlarmış. İşte bu zikirlerle birlikte bizim için hazırlanan masalara kadar hep birlikte yürüdük. Müslüman köylülerin arasında bir milletvekili gibiydik. Hepsi elimize dokunuyor, bizimle selamlaşıyordu.
Biz masalara onlar da karşımızdaki sandalyelere ve yerdeki hasırlara oturdular. Yaklaşık 5 dakika kadar bir sessizlik oldu. Biz onlara bakıyor onlar bize bakıyordu. Hiçbir şey konuşmadan sadece gözlerimizle muhabbetimizi birbirimize göstermeye çalışıyorduk. İlk defa gördüğümüz, dünyanın bambaşka bir köşesinde yaşayan bu insanlar bize hiç de yabancı gelmiyordu. Bakışlarından belliydi ki onlar da bizi yabancı olarak görmüyorlardı.
İftardan önce biz ekip olarak köyün çocuklarının yanına gittik. Yanlarımızda getirdiğimiz balonları ve şekerleri onlara hediye ettik. Bir düzenle hediye etmeye niyet etmiştik; ancak başarılı olamadık. Balonları ve şekerleri gören çocuklar büyük bir heyecanla üzerimize yığıldılar. İkişer üçer tane ellerine tutuşturmaya mecbur kaldık.
Rengimize Bakmadan Geldiniz
Biz çocuklarla ilgilenirken okulun yanında kurulan mecliste sohbet oldu. Sohbette konuşulanları iftar yemeği esnasında Mehmet Targal Bey’e sordum. Allah resulünün bir hadis-i şerifini söylemişlerdi: “Allah’ın arşından başka hiçbir gökgenin olmadığı günde Allah şu yedi zümreyi Allah arşının gölgesinde gölgelendirecektir. O zümrelerden birisi de birbirlerini Allah için seven iki kişidir. Siz bizleri Allah için sevdiğiniz için rengimize bakmadan, yağmur çamur demeden, uzaklığı düşünmeden buralara kadar geldiniz. Geldiğiniz yerdeki kardeşlerimize selamlarımızı söyleyin. Biz de sizleri Allah için seviyoruz.”