Bir Müslümanın itikadi, tarihi, kültürel ve fikri olarak şuurlanması ve bilinçlenmesinde çok özel bir yeri olan Kudüs’ü, daha özelde Mescid-i Aksa’yı bir an önce ziyaret etmelerini özellikle genç kardeşlerimize tavsiye ediyorum. Yarın geç olabilir.
Geçen ay bir grup can dostlarım ve arkadaşımla Kudüs’ü ziyaret imkanı bulduk elhamdülillah. Ancak daha baştan, dünyanın birçok ülkesini ziyaret etmeme rağmen Kudüs ziyaretini bu kadar geciktirdiğim için büyük bir pişmanlık duyduğumu itiraf etmek istiyorum. Zira Kudüs milattan önce yaklaşık 4.000 yıllık tarihiyle belki de daha fazlasıyla önemli medeniyetlerin ve üç semavi dinin merkezi konumunda mukaddes bir beldedir.
Burada üç dinin itikadi ve ideolojik savaşının halen ve her an çok canlı bir şekilde yaşandığına şahit oluyorsunuz. Mescid-i Aksa’da her bastığınız taş belki 3000 yıllık veya daha fazla yaşı var. Yeni yerleşim yerleri dışında baktığınız hemen her yer buram buram tarih kokuyor ve geçmişin izlerini taşıyor...
Tarihin değişik dönemlerinde Kudüs, uğrunda yapılan savaşlarla el değiştirmiş ve onbinlerce insanın katledilmesine şahitlik etmiş bir yer. Bazen Müslümanların elinden çıkmış, Hristiyanların hakimiyetine girmiş. 1967 yılından itibaren de İsrail’in işgaliyle yeni bir dönem başlamış. Kudüs’ün nüfusunun üçte ikisi Yahudi olmuş. Müslümanların sayısı üçte birden de aşağıya inmiş. Müslümanlar ya katledilmiş ya hicret etmek durumunda kalmış, Batı Şeria’dan girişler İsrail askerlerinin kontrolüne verilmiş, Gazze bir açık hava hapishanesine dönüştürülmüş. Ticari hayatın neredeyse tamamı, devletin idaresi, bürokrasi gayr-ı Müslimlerin eline geçmiş. Müslümanlar her taraftan bir abluka altına alınmış, Mescid-i Aksa’nın etrafı kuşatılmış. Mescid-i Aksa’nın giriş kapıları silahlı İsrail askerlerinin kontrolüne girmiş. Müslümanlar Mescid-i Aksa’nın ellerinden çıkmaması için büyük bir mücadele veriyorlar. Hatta Müslümanlar cuma günleri kalabalık olmak için Cuma namazına civar köylerden otobüslerle getiriliyor ve Mescid-i Aksa yalnız bırakılmamaya çalışılıyor.
Her medeniyetin kendi değerlerini sunduğu ve buna bağlı olarak da gücünü sergilediği ve bunun halen canlı bir şekilde müşahade edildiği bir yer Kudüs. Bu mukaddes beldede Müslümanların hakim olduğu zamanlarda adaletin sergilendiğine, insan haklarına, din ve vicdan hürriyetine hürmet gösterildiğine şahit oluyorsunuz. Diğer taraftan Hristiyanların hakim olduğu veya Yahudilerin işgal ettiği zamanlarda ise, güç ve kuvvetin bir zulüm aracı olarak nasıl da acımasızca kullanıldığını görüyoruz. Üzerinde gezdiğiniz o kadim taşlar veya hâlâ ayakta olan birçok tarihi eser size hep bu hakikati anlatıyor.
Hz. Ömer Kudüs’ü fethettikten sonra, hem Hz. Ömer zamanında hem de daha sonraki dönemlerde özellikle Abdülmelik b. Mervan zamanında Mescid-i Aksa’ya ilave binalar yapılıyor. Bu imar işleri ta Haçlı ordularının Kudüs’e girmesine kadar devam ediyor. Haçlılar Kudüs’ü işgal ettiklerinde 70.000 Müslüman Mescid-i Aksa’ya sığınmak zorunda kalmış. Ama Haçlılar, Mescid-i Aksa’ya sığınan 70.000 Müslümanı bir Cuma günü sabah namazı esnasında acımasızca şehit etmişlerdi. Sonra da cesetlerini bir mezarlığa taşıyıp onları orada ateşe verip yakmışlardı.
Vahşette sınır tanımayan Yahudiler de benzeri zulümlerde bulundular. Mesela 2000 yılında İsak Şaron, Mescid-i Aksa’ya batı kapısından 3000 kişilik İsrail askerleriyle girdi ve o zaman tam 47.000 Müslümanı orada şehit etti.
Yine 1994’de Yahudiler İsrail askerleriyle bir sabah namazında İbrahim el-Halil Mescidine geliyorlar ve mescidi tarayarak tam 29 Müslümanı şehit ediyorlar ve 300’ü aşkın Müslümanı yaralıyorlar. O günden sonra işgal ettikleri İbrahim Mescidinin 2/3 ünü Sinegog’a çeviriyorlar. Maalesef şu anda bu mescidin sadece 1/3 ü Müslümanlara ait. Kalan hissesi Yahudilerin elinde. Yani mescidin çoğu Yahudi işgali altında. En acı olanı da tamamen Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bu bölgede Müslümanlar el-Halil Mescidine rahatça giremiyor olması. Mescide ancak Yahudi İsrail askerlerinin kontrolünde X-Ray cihazlarından geçilerek giriliyor. Bizler de bunu bizzat yaşamış durumdayız. Müslümanların kendi mescitlerine eli silahlı İsrail askerlerinin kontrolünde girmeleri gerçekten çok acı.
Bu ve benzeri örnekler, Müslüman olmayan medeniyet mensuplarının elindeki güç ve kuvveti nasıl bir zulüm aracı olarak kullandıklarını gösteriyor. Halbuki güç ve kuvvetin Müslümanların elinde bulunduğu zamanlarda durum çok farklıdır. Müslümanların kurdukları medeniyette güç ve kuvvetin bir zulüm aracı değil de adaletin tesisinde kullanıldığına şahit olmaktayız.
Nitekim Hz Ömer (r.a.) Kudüs’ü fethettiğinde, Kudüs’ün anahtarlarını almak için devesinin üstünde yardımcısıyla birlikte Kudüs’e girdi. Kudüs’e yaklaşınca deveye binme sırası yardımcısına gelmişti. Yardımcısı ısrarla deveye Hz. Ömer’in binmesini istedi. Ama büyük halife bunu kabul etmedi. Deveyi çekti ve Kıyamet Kilisesi’nin baş rahibi Safronyos’la görüşmeler yaptı ve Kudüs’ün anahtarlarını baş rahip Safranyos’dan teslim aldı. Anahtarları aldıktan sonra namaz vakti geldi. Kıyamet Kilisesinin hemen karşısında bir kayalığın üzerinde Hz. Ömer namazını kılmak istedi. Namaz mahalline gelmeden önce baş rahip; “Burası, temizdir. Kilise de Allah’ın mabedidir, burada namazını kılabilirsin” dedi ve bunda ısrarcı oldu. Kilisenin kapısının eşiğinde tekrar ısrar etti. Hiç olmazsa burada namazını kıl dedi. Ama Hz. Ömer bütün bu ısrarları kabul etmedi ve gidip o kayanın üzerinde namaz kıldı ve orası Hz. Ömer Mescidi olarak bu güne kadar geldi ve asırlarca Müslümanlar orada namaz kıldı. Namazdan sonra baş rahip, Hz. Ömer’e niçin burada kılmadın, halbuki burası da temizdir, burada da kılabilirdin deyince Hz. Ömer ona sahip olduğu büyük medeniyete layık şu tarihi cevabı verdi:
“Ben burada namaz kılsaydım, benden sonra benim burada namaz kıldığımı gören Müslümanlar burada namaz kılacaklar ve hak talep edeceklerdi. Böylece bu güzel mabediniz elinizden alınmış olurdu” dedi. Bu cevapla Hz. Ömer Hristiyan alemin gözünde bir kez daha büyüdü. Hz. Ömer Gayr-ı Müslim olan Kudüs halkına bir emannâme verdi ve onların haklarını okudu. O gün bu gündür Hz. Ömer’in bu davranışı hep takdirle karşılanır.
Hz. Ömer’in Kudüs halkına emannamesi;
Bismillahirrahmanirrahim
1- Bu sözleşme Müminlerin emiri ve Allah’ın kulu Ömer tarafından İliya (Kudüs) halkına verilen bir emandır.
2- Onların canlarına, mallarına, kiliselerine, haçlarına, yerleşik ve göçebe olan bütün fertlerine bir teminattır.
3- Kiliseleri mesken yapılmayacak, yıkılmayacak ve kısmen dahi olsa işgal edilmeyecektir. İçindeki kutsal eşyalara dokunulmayacaktır.
4- Mallarına el sürülmeyecektir
5- Kimse dini inançlarından dolayı zorlanmayacak, kendilerine asla zarar verilmeyecek, yurtlarına Yahudiler iskan edilmeyecektir.
6- Buna karşılık onlar da cizye vereceklerdir.
7- Bunlardan kim yurdunu terketmek isterse, gideceği yere kadar mal ve can emniyeti sağlanacaktır. Yurdunda kalmak isteyenler ise güvende olacaklardır ve cizye vereceklerdir. İsteyen Rumlarla gidecek, isteyen de yurdunda kalacaktır.
8- Hasat elde edilinceye kadar onlardan bir şey istenmeyecektir.
9- Bu anlaşma, cizye ödedikleri müddetçe geçerlidir.
Allah’ın Rasulü’nün, halifelerin ve müminlerin Kudüs halkına verdiği güvenlik ahdidir.
Şahitler; Halid b. Velid, Amr b. As, Abdurrahman b. Avf ve Muaviye b. Ebu Süfyan
Bir Müslümanın itikadi, tarihi, kültürel ve fikri olarak şuurlanması ve bilinçlenmesinde çok özel bir yeri olan Kudüs’ü, daha özelde Mescid-i Aksa’yı bir an önce ziyaret etmelerini özellikle genç kardeşlerimize tavsiye ediyorum. Yarın geç olabilir. Bir an önce arkadaşlarınızla seyahat planlarınızı yapın. Tabi ki doğru bir turizm acentası ve rehber seçimine dikkat etmek gerekir. Biz Mevsim Tur ile seyahat ettik ve rehberimiz Mehmet Esmer Bey kardeşimizdi. Doyurucu bilgiler aldık. Zaman zaman hislendik, hüzünlendik. Zaman zaman iftihar ettik. Bazen sorumluluklarımızın ne kadar büyük olduğunu fark ettik. Turizm acentamız ve rehberimizden çok memnun kaldık. Kendilerinden Allah razı olsun.
İnşallah bir sonraki ay, Mescid-i Aksa’yı niçin sevmemiz ve ziyaret etmemiz gerektiğine dair diğer sebepleri anlatan yazımızda buluşmak ümidiyle...