
Abdullah Güner
“Sınırsız Olduğuna İnanan İnsanlara”
Sen sınırsızca bir hayatta sınırsızca yaşayamaz, bunun keyfini çıkaramazsın. Senin sınırların var. İnandığın birçok şey yok “bir şeyin” var sadece. O “bir şey” seni var eder, sana anlam verir, neden yaşadığını ve yaşaman gerektiğini cevaplandırır.
Hayatta her şeyin bir sınırı vardır. Yaşadıklarımızın içini dolduran, bizi hayatta tutan sınırlar.. Onları sözle dillendirmesek de onlara sadık olmayı, onlarla olmayı severiz. Onların dışında biz yokuz, sınırlarla biz varız. Vicdanımız, kalbimiz dayanamaz sınırsızlıklara. Biz sınırsızca duygulara, hayallere, boşluklara kendimizi kaptıramayız. Biz sınırlar içinde oturup kalkar, nefes alır-veririz. Yememiz içmemiz bir sınırdır, konuşmamız bir sınır, nefes alış verişimiz... Hayatımız hep sınırlarla döşenmiştir.
Şimdi bu yazıya başlarken yasalara uyarak sigara içebilirsin. Evet, sigara içmeli, alkol tüketmeli, çağrıldığın okey partisine katılmalısın. Her hafta sinemada en popüler filmi mutlaka izlemeli, hayatına renk katmalısın. Tabii ki yalnız değilsin, bir kız arkadaşın zaten var senin. Onunla kafa dağıtmaya ihtiyaç hiyerarşinde bir yer bulmalı, eğer yoksa sorunlu biri olmayı üzerinde taşımalısın. Mahremsizsen hiç de değerli değilsin. Hayalin zengin olacak diye engellenen sınırları özgür aklınla aşmanı söylüyor ve sen de nedensiz öyle yapıyorsun. Yatacaksın, kalkacaksın sen de çok para kazanacaksın. Dillere belki de gönüllere destan yazdıracak bir hayat yaşıyorsun. Zengin olmak hayalin olacak ama sınırsızca bir zenginlik.
Hayatta hiçbir şeyi bir şey olduğu için sevmeyeceksin. Üzülmeyecek, kırılmayacak, darılmayacak kana kana ağlayamayacaksın. Gözlerinin içi hep gülecek, dışının güldüğü kadar. İş yerinde en caka satan adamsın, şıksın, gösterişlisin. Ayrıca sanat ruhuna da sahipsin, ayrı bir yemek kültürün, müzik kulağın var. Markaya bakışını açıklamak burada yeterli değil. Sınırsız bir modacı, istekli-destekli bir sosyal sorumluluğa sahip, resme bir sürrealist kadar yakınsın. Her yere değmez ve değinmez bir ele, her kalbe değebilecek bir söze ihtiyacın yok senin. Az konuşup çok emir vermek istersin. Susmak kendine dönmek sana ıstırap verir. Sen denize sadece su bileşiminden oluşmuş görsel bir güzellik, dağlara kondurulmuş bir betimleyiş, gökyüzüne sarmalanmış bir bulut kütlesi olarak bakacaksın.
Bu elzem hayat senin hayatın değil, hissediyorsun ama bırakamıyorsun, yapamıyorsun. Okuyorsun ki düşünüyorsun, hep bir bahanenin ve ‘şey’lerin ardına sığınmayı seçiyorsun. Evet, sen düşünen bir bireysin, sadece kendiyle yaşamak ve kalmak isteyen bir birey. Hayatta senin için her soruya cevap verilmiş durumda değil mi? Dünyadasın sadece senin yaşadığın bir dünyada. Hedefinde her şey için koyulmuş, doldurulmuş yerler bulacaksın. Sadece senin için seve seve işleyen bir dünya… Sorunsuzca zıpkını yemiş bulunmaktasın.
Bir Taşta Bir Kuş
Evet bunların hepsi sana göre olabilir, ama sen bir yolu seçmişsin “bir olanı”. O yüzden belki de rahat değilsin. Sen sınırsızca bir hayatta sınırsızca yaşayamaz, bunun keyfini çıkaramazsın. Senin sınırların var. İnandığın birçok şey yok “bir şeyin” var sadece. O “bir şey” seni var eder, sana anlam verir, neden yaşadığını ve yaşaman gerektiğini cevaplandırır. Sana tatlı ve hoş gelebilecek her şeyi yapamazsın, nefsini bilirsin, kendini bildiğin kadar. Buna inanırsın, “sen bir gün mezar olacaksın”.
Sahte hayatlar arasında senin gerçek bir cevabın var ki bu kadar duyarsızlıklar içinde duyumsayarak yaşarsın. Sade bir hayatta, muhabbetle, hakiki manada gerçekten yaşamak isteyenlerden olmak istersin. Evet, sen yalnız değilsin, kardeşlerin var, yoldaşların, derttaşların…
Bekleyin yaşıyorsak “bir şey” için o “bir şey” gelip bizi bulacak ve soracaktır, söylemek için son sözünü. Son söz bir gün söylenecek bekleyin…