
Varlığımızı armağan etmeye 8 yıl ant içmiş bir çocukluktan geçtik hepimiz. Asıl şimdi başkaları yenildiği için yenik sayılamayacağımız bir savaşa giriyoruz. Sıfır problem diyoruz ama racon kesip jargon üretiyoruz. İşte şimdi donanma zamanı.
oşun hiç durmadan koşun! Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız. Düşman bir değil bin, zaman akar mekân akar sakın ha bakmayın koşun! Toz yutuyoruz diye dert yanmak anlamsız, eğitim sahasında ter dökmeyen harp meydanında kan döker. Şimdi oyalanma vakti değil koşun!
Yıllar yılı üzerimizdeki beklentiler ilk kez bu kadar kabardı, hangimiz bunu görmezden gelebilir? Şimdi Suriye, Libya, Kıbrıs, Gazze, Mısır, dünyanın tüm ırak noktaları bizi bekliyor. Büyümek zorundayız, olgunlaşmak zorundayız. Çalışmak zorundayız, üretmek zorunda...
Stratejik Derinlik diye bir kitap, öğrenci evimizin kitaplığını süslüyordu. Dersler, maçlar, memleket hasreti okutmuyordu o kitabı ama bir gün göze aldım okumayı ve ele aldım. Ders kitabıydı bu. Evet, diz çöküp okunulması gereken bir ders kitabı.
“Türkiye’yi çevreleyen yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta havzaları, coğrafi olarak dünya ana kıtasının merkezini, tarihi olarak da insanlık tarihinin ana damarının şekillendiği alanları kapsamaktadır. Soğuk savaş sonrası dönemin getirdiği dinamik uluslar arası ve bölgesel konjonktürde en yakın havzasından başlayarak dışa açılması kaçınılmaz olan Türkiye’nin stratejik derinliğinin yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta bağlantıları ile yeniden tanımlanması ve bu derinliğin jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel boyutlarının dış politika parametreleri olarak kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.” diyordu.
Şimdi bu kitaptaki dersler notlar, en ince ayrıntısına kadar uygulamaya geçiriliyor. Su uyudu, gariptir ki düşman da kör oldu, bu kitabı okumadı, okuduysa da anlayamadı, anladıysa da ihtimal vermedi. Şimdi sular bizim için yokuş çıkıyor. Varlığımızı armağan etmeye 8 yıl ant içmiş bir çocukluktan geçtik hepimiz. Asıl şimdi başkaları yenildiği için yenik sayılamayacağımız bir savaşa giriyoruz. Sıfır problem diyoruz ama racon kesip jargon üretiyoruz. İşte şimdi donanma zamanı. Herkes donanmak ve vakti kuşanmak zorunda. Kendi tarihi birikimimiz ve düşmanın silahıyla kuşanıyoruz. Kendi silahımız, kendi mühendisimiz var artık. Ve yarın da var ama durduğun sürece yok.
Tarihi yarını görenler yazar, biz kendimizle birlikte yarını görecek bir neslin de inşasına mecburuz. Bizim için taksim edilen kulvar bitse de koşu devam etmeli. Büyük projelere imza atılmalı ancak o en büyük proje unutulmamalı. Biz kaderimizi kaza etmeye geldik ama cüzi irademizi alıp “hayırlısı” diyerek sorumluluk almadığımız alanlara da girmek durumundayız.
Pabuçlarımız büyüdü, evler büyüdü, yollar büyüdü. Biz yani Türkiye, tarihi derinliği ile stratejik derinliği arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluşturma ve bu bütünü coğrafi derinlik içinde hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıya. Stratejik açıdan mihver ülke olan Türkiye, bu sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi durumunda, yeni dengelerin oluşacağı daha istikrarlı uluslararası konjonktürlere daha uygun şartlarda giren bir merkez ülke konumu kazanacak ve bu süreçte boş durmayıp çalışanların her biri o dönemlerin muzaffer kumandanı olacak.
Ertelemek yok bu Ramazan’dan itibaren iki kanadımızı da güçlendiriyoruz. Karabulutların olmadığı bir gökyüzüne belki de Kaf dağının ardına uçmaya hazırlanıyoruz. Bunu anlamak, zaman ve mekân derinliğine nüfuz etmek ve bu derinlik ile zihinsel imajlar arasında bir tür irtibat kurmakla başlar…