Bir annemiz de bizimleydi, şunu söyledi “Benim, Suriye’de 13 yaşında işkenceyle öldürülen Hamza el-Hatip yaşında bir çocuğum var. Ben oğlumu sevdikçe Hamza aklıma geliyor ve ağlıyorum.” İşte merhametin, ümmetin, sevginin sınırsızlığı...
aziran ayının son haftasından beri hazırlıklarına başladığımız Suriye sınırına dayanma eylemimizi 16 Temmuz günü Kilis’in Öncüpınar sınır kapısında gerçekleştirdik. İlk planlarda hedef Hatay’a gitmekti. Hatta bir arkadaşımla bir iki hafta önce Hatay’a gidip ön çalışma da yapmıştık. Ama eylemin kamuoyunda ses getirmeye başlamasıyla provokatif karşı eylemler de gündemde yerini almaya başlamıştı. Bundan dolayı Hatay gibi kritik bir yerdense Kilis gibi saha sakin bir yer seçildi.
Haftada birkaç gün mescitlerde, kafelerde, çay ocaklarında toplantılar sürdü. Bu toplantıların en güzel tarafı ise, farklı yapıdan birçok gencin bir araya geliyor olmasıydı. Birçok gençlik yapılanması bu toplantılarda yer aldı ve bu Suriye sınırına dayanma eylemini gerçekleştirdi. Bunlar: MTTB, AGD, Hür Beyan, Genç İHH, Genç Öncüler, Genç Gönüllüler, İhtiyar Dergisi, Kurtuba Dergisi, Mavera Gençlik Hareketi.
Günlendir süren hazırlıklar bitmiş ve otobüslere binmek üzere Saraçhane Parkı’nda bekleşiyorduk. Pankartlarımızı, balonlarımızı, oyuncaklarımızı otobüslere yükledik. Otobüsler kalkmadan hemen önce İHH Başkanı Bülent Yıldırım tüm otobüsleri gezerek tebriklerini iletti. Ve 18 saat sürecek olan yolculuğumuz başlamış oldu…
Otobüsümüzde internet olmadığı için tanışmaya ve bazı meseleler üzerine kafa yormaya daha çok zamanımız oldu. Birçok arkadaşla yolculuk esnasında ve molalarda tanıştık, kaynaştık. Tarihler 16 Temmuz’u gösterdiğinde ve güneş Suriye dağlarının üzerinden yavaş yavaş çıkarken, biz de Kilis’e gelmiştik. Sınıra birkaç kilometrede otobüsler durduruldu ve eylemin burada yapacağı söylendi. Hemen karşımız Suriye idi. Alışık olmadığımız kuru bir sıcak tüm yoğunluğuyla tenimizi yakarken, sloganlar ve tekbirler bir an olsun susmadı.
Binlerce kişi Suriye’ye birkaç kilometrede, özgürlük diye bağırıyordu, kardeşleri için bağırıyordu.
Adem Özköse başta olmak üzere birçok kişi konuşma yaptı. Hakan Albayrak, biz gençler ve bir de annemiz. Anadolu’nun bir bölgesinden o da “zulme sessiz kalmayacağız” diyerek gelmişti. Şöyle dedi: “Benim, Suriye’de 13 yaşında işkenceyle öldürülen Hamza el- Hatip yaşında bir çocuğum var. Ben oğlumu sevdikçe Hamza aklıma geliyor ve ağlıyorum.” İşte merhametin, ümmetin, sevginin sınırsızlığı...
Sonra güvercinlerimizi attık havaya “özgürlük” diye bağırarak Nizar Kabbani gibi. Güvercinlerimiz Suriye semalarına uçtu. İşkencelerin, tecavüzlerin, hukuksuzlukların had safhada olduğu Suriye’ye doğru… Sonra balonlarımızı uçurduk. Üstünde “Suriya Azad” yazan balonlarımızı… Ve yaklaşık olarak 1-1,5 saat süren eylemimiz sonlandı.
Eylem sonrası dinlenmek ve yemek yemek için binlerce kişi Kilis’e geldik. Kilis’te namazlar kılındı, güzel tanışıklıklar oldu, yemekler yendi ve tekrar yola çıkıldı. Genel konvoy Gaziantep’e doğru yola çıktı. Orada bir parkta oturulup akşamüzeri yola çıkılacaktı. Bizim kafilenin ise Hatay’a dönmesi gerekti. Bundan dolayı biz Antep’e gitmedik. Mavera Gençlik’ten 10 arkadaş ve gazeteci Zübeyir Koçulu ve hanımı ile Kilis’te taksi aramaya başladık. Bu arada otobüslerden indirdiğimiz binlerce oyuncağı da Hatay’a götürmemiz gerekiyordu. Neyse ki üç taksi geldi ve 1,5 saat sürecek olan yolculuğumuz başladı. Hatay’da ailemin evinin önüne döküldük. Günlerdir yollardaydık ve de uykusuzduk.
O gün bir güzel dinlendik ve ertesi gün yani 17 Temmuz sabahı Hatay-Suriye sınırına, Cemil Meriç’in memleketi olan Reyhanlı’ya yöneldik. Reyhanlı girişinde Ufuk-Der’den çok kıymetli ağabeylerimiz bizi karşıladı ve hemen mülteci kamplarına yöneldik. Her geçen dakika heyecanımız ve merakımız artıyordu. Kamp girişinde bekletildik bir süre. Aramızdan Usame Varol palyaço olmuştu. Suriyeli çocukları eğlendirmek ve onlara sarılmaktı tek hedefimiz ama maalesef buna izin verilmedi. Karşımıza devlet bürokrasisi ve kanunlar çıktı… Oyuncakları ancak tel örgülere çıkabilen çocuklara elimizle verebildik. Geri kalanlarıysa Kızılay yetkililerine verebildik ancak… Başbakan’ın danışmanlarını ve birkaç milletvekilini aramamıza rağmen kamplara girişimize izin çıkmadı…
Ve böylece 16 Temmuz hadisesini noktalamış olduk. Müslüman yaşadığı zamandan sorumludur. Yaşadığımız zamandaki zulümlere karşı ne yaptığımızdan sorulacağız. Çünkü Efendimiz yaşadığı dönemde, hatta gençlik yıllarında bile zulme sessiz kalmamıştı. Yeryüzünden zulüm ve bâtıl yok oluncaya kadar eylem sahasında olmaya devam edeceğiz.