
Halil İbrahim Paça
‘‘Benim anlatacak bir derdim var’’ dedi Ahmet Uluçay ve bu derdi anlatmak için imkânsızlıkların üstesinden gelerek yoluna devam etti. İdeallerinin önünde hiçbir engel tanımadı. Hayallerinin peşinde bir ömür sürdü ve bu hayata veda etti.
hmet Uluçay, 1954 yılında Kütahya’nın Tavşanlı ilçesi Tepecik köyünde doğdu. Sinemayla ilkokul yıllarında, köye gelen gezici film ekibi sayesinde tanıştı. Bu vakitten sonra resim sanatına olan ilgisini sinemaya yönlendirdi. 12 yaşındayken arkadaşı İsmail Mutlu ile bir sinema makinesi yapmaya karar verdi. Üç yıl süren uğraşların sonunda sinema çöplüklerinden topladıkları filmleri kendi imkânlarıyla kurgulayıp, boş bir ahırda köy halkına küçük gösterimler düzenledi. Almanya’da yaşayan bir gurbetçiden satın aldıkları eski bir betamax video kamerayla ilk filmi ‘‘Optik Düşler’’i çekti.
İmkânsızlıkların uzun metrajı diye yazdım, çünkü 1960’lı yıllarda Anadolu’nun ücra bir köşesinde, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanların içinde sinemacı olmak, uzak bir ihtimaldir. Babası, “resim ve sinema zengin çocuklarının işidir” deyip oğlunu bu sevdadan vazgeçirmeye çalıştıysa da söz dinletememiş. Uluçay, aslında bu sevdanın peşinden koşarken kısıtlı imkânlarla da film çekilebileceğini, tüm dünyaya kanıtlamış oldu.
Oyuncular susup, imgeler konuştu onun filmlerinde. Seyirciyi uzaklara, çocukluğuna ve hayaller dünyasına götürdü hep Uluçay. Bunları yaparken de ünlü oyuncularla çalışmadı. Kendi çevresinden insanlar vardı hayallerinin tezahüründe.
O, hayatında bir kez bile film seti görmüş değil. Bir filmin nasıl çekildiğini, yönetmenin sette neler yaptığını, kimlerle ne konuştuğunu bilmez ama imzasını attığı filmlerle nasıl yönetmen olunur sorusuna cevap verir bir anlamda.
Optik Düşler’i filmini ‘‘Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak’’ takip eder Uluçay’ın. Hasta bir çocuğun içe dönük hayatını anlatan bu film, 1994 yılında ilk kez seyirci ile buluştuğu festivallerden ödüller alır. Uluçay’ın bu çıkışı, medyada ‘‘köylü yönetmenin başarısı’’ olarak yer bulur, o her ne kadar ‘‘köyde yaşayan yönetmenim’’ dese de.
Köylü yönetmenin başarısı
Daha sonraları iki belgesel çalışmasının ardından ‘‘İnci Deniz Dibinde’’ isimli kısa filmi çeker. Filmleri, izlediğinizde üst seviyede teknolojik imkânlar kullanıyor sanırsınız. Hâlbuki öyle değil. Bu durumu Salih Pulcu şöyle anlatıyor. ‘‘Mesela köy sahnelerini maketle çekiyor. Kurguyu öyle yapmak isteyebilir, ama bunun bir sebebi de kamerasının elektrikle çalışması, elektrik kablosunu ne kadar uzatabilirse ancak o kadar uzaklaşabilmesi köyden’’. Hatta Optik Düşler filminde mezarlık sahnesini köy odasına yapılan bir dekorla çekiyor Uluçay.
O zamanlar yönetmenin aklında bir uzun metrajlı film çekme hayali vardır. Ancak imkânlar buna müsaade etmez. O da, hayallerini kurup bir türlü çekemediği uzun metrajlı film yerine ‘‘Uzun Metrajın Resmi’’ isimli kısa filmi çeker. Bu filmin sonunda da ‘‘uzun metraj çekemesem de ismi uzun metraj olan bir film çekebildim’’ diyerek sitemini dile getirir.
Geçimini sağlamak için yıllarca kamyon şoförlüğü ve inşaat işçiliği yapan yönetmen, 2004 yılında ilk uzun metrajlı filmi ‘‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’’ı çekerken de yem fabrikasında hamallık yaptı.
Uluçay’ın ilk sinema filmi olan ‘‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’’, «karpuz kabuğundan gemiye binersen çabuk inersin» mesajını içeriyordu. Yönetmenin çocukluğundan kesitler sunan bu filmde de ünlü oyuncular yoktu. Doğallığı ve şiirsel anlatımıyla özgün bir film olan Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak baştan sona akıp giden bir öykü gibi.
Bu filmle Türkiye’de ve dünyada 40’a yakın ödül aldı Uluçay. ABD’de bulunan film şirketlerinden teklif aldığını belirten yönetmen, şöhretin büyüsüne hiç kapılmadığını şu sözlerle dile getiriyor: ‘‘İlk filmim ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ beni iyi yerlere götürdü. Güney Kore, ABD, Fransa, Almanya, Ukrayna, Yunanistan gibi dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde festivallere katıldım. Bunların hemen hemen hepsinden ödülle döndüm, ama hiçbir zaman şımarmadım. Ben birkaç ödülde çocuklaşacak kişilikte bir insan değilim. Sinema bana çok şey kazandırdı, bundan sonra da kazandıracağına inanıyorum. Yaptıklarımın hep bir adım ötesini düşledim bugüne kadar.”
Bozkırda dolaşırken bulduğu bir deniz kabuğundan esinlenerek senaryosunu yazdığı ‘‘Bozkırda Deniz Kabuğu’’ isimli filmin çekimleri sırasında rahatsızlanan Uluçay, beyin tümörü nedeniyle İstanbul’da tedavi görürken zatürreye yakalanarak 30 Kasım 2009’da vefat etti.
‘‘Benim anlatacak bir derdim var’’ dedi Ahmet Uluçay ve bu derdi anlatmak için imkânsızlıkların üstesinden gelerek yoluna devam etti. İdeallerinin önünde hiçbir engel tanımadı. Hayallerinin peşinde bir ömür sürdü ve bu hayata veda etti.
Şimdi soruyorum: Ya biz?