
Yavuz Sultan Selim Han, şatafatı sevmeyen mütevazı ve erdemli bir insandır.
Bir gün dönemin en güçlü devletlerinden biri olan venedik veziri ikramlarını ve saygısını göstermek için başkent Edirne’ye gelir. Yavuz Sultan Selim Han’la görüşecektir. Osmanlı sadrazamları Yavuz’a bu durumu iletirler ve o da bu görüşmeyi kabul eder. Sadrazamlar aralarında konuşarak Yavuz Sultan Selim’e devletin büyüklüğünü temsil için iyi ve şatafatlı elbiseler giymesi için telkinde bulunurlar. O da bunu kabul eder.
Görüşme vakti geldiğinde sadrazamlar bakarlarki Yavuz, eski elbiseler içinde tahtta oturuyor, önüne de kılıcını dikmiş ve güneşin vurmasıyla kılıcı parlıyor. Venedik veziri içeri girer ve görüşmeyi yaparlar. Vezir, efendim neden yeni elbiselerinizi giymediniz der. Yavuz Sultan Selim der ki: “Gidin o venedik vezirine sorun bakalım Padişahı nasıl tanımış. Gidip sorarlar ve şu cevabı alırlar: “Kılıcının parıltısından padişahın yüzünü ve kendisini göremedim”. Bu ifadeyi padişaha söylediklerinde, Yavuz Sultan Selim sadrazamlara şu tarihi cevabı verir:
“Bizim kılıcımız bu kadar keskin ve parlak olduğu sürece hiçbir düşman bizi ve yüzümüzü göremez”.