‘İnsan’ kitap için en iyi dost. Değil mi ya? Onu kütüphanedeki üst raftan alacak, sırtını sıvazlayacak, masa üzerine güzelce açacak ve gözleri ile kapısını çalmadığı hiçbir kelime bırakmayacak, yeri geldikçe elleri kadar hassas kalem ile sayfalar üzerine iz bırakacak. Herkes değil işte, o ‘insan’.
Başlığa bakıp da vefasız insanoğlundan bahsedeceğim yanılgısına düşülmesin. Ahdine vefa göstermediği gibi kitaplarla ve dahi Kitap’la hakkıyla münasebet kuramayan insanlar bugün sayfamız dışında. Gelin biz, kitapların gerçek dostlarından bahsedelim.
Sevgili kitap, neleri hak eder?
Kitaplık. Ahirette iman, dünyada mekan demişler. İyi bir kitap da iyi bir kütüphanede bulunmayı hak eder. Kitaplık, toz alırken dahi sallanan, ayağı yere sağlam basmamış, rafları malzemeden çalınmış inşaat gibi güven vaad etmeyen bir kıvamda olmamalı. Evin mûtena bir köşesinde, nemden ve direk güneş ışığından uzakta, misafir çocuklarından korunaklı bir mevkide bulunmalı. Eve giren herkesin üstünü başını çıkarıp attığı mekanlar vardır hani, kütüphane işte o duruma düşmemeli. Her türlü neşriyatın raflarında yer bulacağı, tıkıştırılmış, üst üste yan yana dizilmiş, ne yazar adı ne tür gözetilmeksizin istiflenmiş bir kütüphane kitaba kıyımdır. Büyüklük, kalınlık, yazar adı, tür gözetilerek itina ile kitapları yerleştireceğiz bir kitaplık, kitabın ilk dostlarındandır.
İyi bir kalem. Bazı kitapsever okuyucu satır altı çizmeyi, sayfa kenarlarına not almayı hoş karşılamasa da ekseriyetle biliriz ki o önemli satırların, o fevkalade cümlelerin, o asla unutmamalıyım dediğimiz tespitlerin, öğütlerin altını çizmek gibisi yoktur. Matbaadan yeni çıkmış bir kitabın kokusu, ona dokunmanın keyfi ayrı ise de, iyi bir okuyucu ister ki, kitap okuyandan izler taşısın. Elbette ki vefasız, sadakatsiz, visalsiz aşk acısı gibi yıpratmayan izler. Bir nevi okuyucu, üslubunu kitabın sayfalarına, çizdiği satırlarla, adını nereye yazdığı ile, adının altına attığı tarih, yazdığı mevsim, eklediği bir not ile nakşetsin isteriz. İyi okuyucu bu nedenle de sahafları gezer bazen. Okuyanın da zenginleştirdiği kitaplara erişebilmek için. Velhasıl iyi bir kalem de kitabın dostları arasındadır. Tükenmez kalem tercih edilmez pek. Ne de olsa değişmeyecek etkileri bırakmak biraz daha yazara özgü değil midir? Kalem de onu tutan el de insaflı olmalı, kitabın sayfasını yıpratacak ve hatta okumayı yeni öğrenen acemi ve biraz da vahşi el darbeleri ile kağıdı delen çocuklar gibi kitap çizilmeyecek, sadece kitabın mevzusuna dair notlar alınacak ki bir kitabı o anda aciliyetten telefon numarası not etmek, alışveriş listesi yapmak, can sıkıntısına malzeme olsun diye çizim yapmak için kullanmak insafsızlık değil de nedir?
Ahşap bir masa. Efendim her işin bir yakışanı vardır. Metroda ayakta iki üç parmağınızla tutmaya çalışarak da kitap okuyabilirsiniz. Cildinin ayrılmasını pek umursamadan elinizde tutabilir, çantanızın üzerine, kırlente vs. koyabilirsiniz. Fakat en güzeli ahşap bir masa üzerine güzelce açmaktır kitabı. Öyle ya, ciddi bir iş yapacaksınız, ‘kalem’le yazılanı okuyacaksınız. Bir ibadet niyeti, hassasiyeti ile okuyacaksınız. Elbet mekan da önem kazanacak bu durumda. Kitabın çevreden gelecek serseri dokunuşlardan muhafazası, açılan kapağının siz okuduğunuz müddetçe rahatça açık kalması için masa ne güzel bir imkandır. Kitabın ham maddesini de düşününce onu ahşap bir masa üzerine açtığınızda kim bilir nasıl huzur bulacak, onu ‘oku’yacak gözlerden alacağı nur ile ne mesut bir şekilde tebessüm edecektir her geçen dakika. Ayağı yere sağlam basan insanın duyacağı güveni vermiş olacaksınız kitaba, onu düzgünce açtığınız zaman masada. Bu da az bir şey midir? Kaldı ki insanın ahşapla, tabii olanla ünsiyeti ile ne kadar rahatladığı, huzur bulduğu, fıtratına uygun davrandığı düşünülürse, bu okuma eylemi çok yönden kazanç olacak ona.
İnsanı her ne kadar dışarıda bırakarak başlasak da, bakın yine insansız yapamıyoruz. ‘İnsan’ kitap için en iyi dost. Değil mi ya? Onu kütüphanedeki üst raftan alacak, sırtını sıvazlayacak, masa üzerine güzelce açacak ve gözleri ile kapısını çalmadığı hiçbir kelime bırakmayacak, yeri geldikçe elleri kadar hassas kalem ile sayfalar üzerine iz bırakacak. Herkes değil işte, o ‘insan’.