Turgay Bakırtaş
Diam’s’ın Müslüman olduğu ve çarşaf giymeye başladığı haberi Fransa gündemine bomba gibi düştü. Fransızlar için bu öyle kabul edilemez ve şok edici bir haberdi ki inanç özgürlüğü, kişisel hürriyet gibi kavramlar bir anda hafızalardan silindi.
İslam dünyası yaklaşık 10 yıldır “karikatür krizleriyle” sınanıyor. Bu krizlerin tetiklediği eylemler de Batı oryantalizminin eseri olan “Müslümanlar esneklik nedir bilmeyen, farklı fikirlere ve yaşam biçimlerine kapalı, mizahtan anlamayan, öfkeli, yırtıcı, karanlık, çatık kaşlı insanlardır” düşüncesine meşruiyet sağlamak için abartılarak kullanılıyor. İslamiyet’in Osmanlı eliyle Avrupa’ya dayandığı zamanlardan beri sistematik olarak işlenen bu fikre dayanak oluşturabilecek her türlü malzeme ince ince işleniyor. Kitle iletişim araçlarının 21. asırda doruk noktasına ulaşan gücü bu amaç için etkin şekilde kullanılıyor.
Batı dünyası, İslam karşısında takındığı bu tavrı meşru kılmak için önümüze insan hakları, fikir ve ifade özgürlüğü, kişisel hürriyet gibi kavramlar sürüyor. Ne var ki mucidi olduğu ve “İslam’ın karanlığını” yıkacağını iddia ettiği bu idealleri kendi bünyesindeki Müslümanlar için uygulamaktan özenle kaçınıyor. “İslamlaşma korkusu” olarak adlandırabileceğimiz bir duyguyu derinden ve güçlü biçimde taşıyan Avrupa’nın İslam’la şereflenen vatandaşlarına karşı abartılı bir tepki vermesinin bundan kaynaklandığı söylenebilir.
Laikliğin anavatanı Fransa
Fransa, İslam-Batı çatışmasının kendini en açık biçimde gösterdiği yer olarak laiklik konusunda Avrupa’nın geri kalanına nazaran öne çıkıyor. 1960’larda yoğun özgürlük hareketleriyle çalkalanan ülke, bu konuda oldukça katı bir anlayışa sahip. Ne var ki bu katılığın sert yüzü neredeyse sadece İslam’a ve Müslümanlara dönük durumda. Çıplaklığın ya da eşcinselliğin dahi bir tercih olarak saygı gördüğü Fransa’da kamu okullarında başörtüsü takmak “kadının özgürlüğünü kısıtladığı ve dini sembol olduğu” gerekçesiyle 2004 yılında yasaklandı. 2011’de ise burka ve nikap giyilmesi tüm ülkede yasaklandığı gibi, yasağa uymayanlara 1 yıl hapis veya 15 bin Euro para cezası verilmesi kararlaştırıldı.
Ancak tüm bu karalama ve yok sayma tavırlarına karşın, yaşamın amacını sorgulayan, inanç buhranlarına sürüklenen birçok Avrupalıyı hayata bağlayan unsur yine İslam oluyor. Buna örnek olması açısından, girişte değindiğim meseleyi net biçimde yansıtan bir İslam’la şereflenme hikâyesinden, ünlü şarkıcı Diam’s’dan bahsedeceğim.
Diam’s, Fransız bir anneyle Kıbrıslı Rum bir babanın kızı. Gerçek adı Melanie Georgiades olan 25 Temmuz 1980 Kıbrıs doğumlu şarkıcı, 1984’te ailesiyle beraber Paris yakınındaki Essonne’ye yerleşiyor. Küçük yaşta müzik ve dans eğitimi almaya başladıktan sonra ilk olarak 1992’de çıkan The Chronic isimli toplama rap albümü ile keşfediliyor. 1998’de, daha 18 yaşındayken Fransa’daki BMG Müzik Şirketi ile anlaşan şarkıcı, 19 yaşına geldiğinde dünyanın en büyük plak şirketlerinden Universal Records ile anlaşıyor. 2003’te çıkan Brut de Femme albümü inanılmaz bir başarı yakalayarak Top 10 listelerini kasıp kavuruyor. O tarihten itibaren Fransa’da şöhreti katlanarak artan şarkıcının albüm çalışmaları 2007’ye kadar aralıksız olarak devam ediyor ve Diam’s dünya çapında şöhrete kavuşuyor.
Ancak tüm bu karalama ve yok sayma tavırlarına karşın, yaşamın amacını sorgulayan, inanç buhranlarına sürüklenen birçok Avrupalıyı hayata bağlayan unsur yine İslam oluyor.
Şöhretin gizlediği buhran
Erkek egemenliğindeki rap müzik dünyasında bir kadın olarak zirveye tırmanan Diam’s’ın şarkı sözleri çoğunlukla politik mesajlar içeriyor. Özellikle dönemin Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’yi hedef alan Diam’s, 2007’de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turundan sonra Sarkozy için “Onu sağcı bir adam olarak değil, tehlike olarak görüyorum; halkı değil, sadece kendini seviyor” şeklinde açıklamalarıyla dikkat çekmişti. 2006’da MTV Avrupa Müzik Ödülü’nü kazanan sanatçı, aynı yıl Uluslararası Af Örgütü’nün sözcüsü seçildi ve ırkçılık, adaletsizlik, Afrika ülkelerindeki açlık gibi konularda şarkılar yazdı.
Genç yaşta müthiş bir müzik kariyerine ulaşan şarkıcının iç dünyasında ise işler hiç de iyi gitmiyordu. Diam’s, daha çok küçükken annesiyle babasının ayrılmasından dolayı babasız büyümenin acısını çok uzun zaman içinde taşıdı. Konser salonlarını dolup taşırdığı yıllarda ise içine düştüğü ve kimselere belli etmediği ağır depresyonla boğuştu, çare olur umuduyla uyuşturuculardan medet umdu. İnsani duyarlılığının da etkisiyle dünyada olup biten kötülüklere kayıtsız kalamayan şarkıcı, bunalımı içinden çıkılmaz bir raddeye gelince 2007 yılında bir anda ortadan kayboldu.
Fransız basını uzun süre Diam’s’ın ortadan kayboluşunu konuştu. Bununla ilgili türlü teoriler üretildi. Hatta sanatçının ölmüş olduğu bile öne sürüldü. Ne var ki Diam’s ölmemişti. Aksine, İslam’la yeniden doğmak üzere eski hayatına nokta koymuştu. Yolculuğa çıkacağı zaman bir arkadaşının valizine bıraktığı Kur’ân-ı Kerim sayesinde İslam’la ilk ve doğrudan temasını gerçekleştiren Diam’s, çok geçmeden Müslüman oldu. 2008’de Kıbrıs’ta bir cami çıkışında çarşaflı olarak görüntülenene kadar da bu kararını kimseye duyurmadı.
Sindirilemeyen hidayet
Diam’s’ın Müslüman olduğu ve çarşaf giymeye başladığı haberi Fransa gündemine bomba gibi düştü. Fransızlar için bu öyle kabul edilemez ve şok edici bir haberdi ki inanç özgürlüğü, kişisel hürriyet gibi kavramlar bir anda hafızalardan silindi. Birçok insan hakları kuruluşu derneğinin sözcüsü Diam’s’ın Müslüman oluşunu “büyük bir talihsizlik” olarak değerlendirdi. Defalarca “genç hayranları için çok kötü bir örnek olduğu” yazıldı. Şarkıcının uğradığı sosyal linç çığ gibi büyüyünce, ülkedeki kimi Müslüman kadın kuruluşları dahi bu linç korosuna katıldı. Şehirden Sorumlu Bakan ve “Ne Hayat Kadını Ne de Bastırılmış” adlı kadın hakları derneğinin başkanı olan Tunus asıllı Müslüman Fadela Amara, o günlerde şunları söyledi: “Ben çarşafa ve peçeye tamamen karşıyım. Bunlar kadınları baskı altına alan şeyler. Diam’s ise zor bir dönemden geçiyor. Umarım bunu en kısa zamanda atlatır. Şunu anlamanız gerekiyor; Müslüman kadın, çarşaf giyen kadın demek değildir.”
Tüm bunlara karşın Diam’s bir süreliğine sessiz kalmayı tercih etti. Çocukluğundan başlayarak geçmişini, dönüşümünü ve yeni hayatını anlatacağı otobiyografisi ile yeni albümü S.O.S. yayınlanana kadar nerdeyse kimseyle konuşmadı. Verdiği çok az sayıdaki röportajlardan birinde “Tıp ruhumu iyileştirmeye yetmedi, o yüzden İslam’ı seçtim” diyen şarkıcı şimdilerde bir kitap daha yazıyor. Albüm ve sahne çalışmaları da devam eden Diam’s, konserlerinde rapçi giyim tarzından ödün vermemekle birlikte vücudunun tamamını kapatan kıyafetler giyerek başını örtüyor.
Müslüman olduktan sonra Aziz isminde bir beyle evlenen ve bir kız çocuğu sahibi olan ünlü şarkıcı, 2012’de Meryem ismini aldı. Müslüman olduktan sonra hayattan zevk almaya başladığını söyleyen Diam’s’ın hikâyesi ülkesinde gündem olmuyor artık. Çünkü her zaman yaptıkları şeyle; kendi günahlarını sözde “İslam’ın karanlığı” ile saklamaya çalışmakla meşguller.