Ortadoğu’nun gündemini aylardan beri olduğu gibi Suriye ve Irak’taki gelişmeler belirliyor. DAİŞ de bu gündemin ana aktörü olmayı sürdürüyor. Uluslararası koalisyon Musul’u DAİŞ’in elinden alabilmek için yoğun bir hazırlık içinde. Bu hazırlığa paralel başta Irak ve Suriye olmak üzere İran’ın bölgedeki etkinliğini ve nüfuzunu arttırması yoğun tartışmaları da beraberinde getirmiş durumda.
Gerek Irak’ta gerekse Suriye’de savaşı İran ve Hizbullah milislerinin yürüttüğü artık bir sır değil. İran ve Hizbullah bütün askeri varlığıyla sahada. Özellikle Irak’ta ABD işgalinin bitmesinin ardından İran işgalinin başladığı ifade ediliyor ve bu işgalin ABD işgalinden çok daha derin yaralar açacağı endişesi dillendiriliyor.
Irak’ta Peşmerge haricinde DAİŞ’e karşı savaşanların yüzde 90’ı İranlı General Kasım Süleymani komutasındaki Heşdi Şabi milislerinden oluşuyor. Halk Topluluğu anlamına gelen ve Şiilerden oluşan Heşdi Şabi milisleri ise barbarlıkta DAİŞ’den geri kalmamalarıyla adlarından söz ettiriyor. Şii milislerin Irak’ta Sünnilere karşı işledikleri cinayetleri gösteren görüntüler gerçekten tüyler ürperten cinsten ve vahşilikte DAİŞ’in yaptıklarından aşağı değil.
Heşdi Şabi’ye bağlı Şii milislerin Irak’ta yapıp ettiklerini ve nasıl bir endişe kaynağı olduklarını Irak Parlamentosu Milletvekili Adil Nuri bakın nasıl ifade ediliyor:
“Heşdi Şabi’ye bağlı militanlar, ağzı kan dolu kurtlar gibiler. Bu militanlar, Arap olan Sünni kardeşlerine bu şekilde saldırıp, cesetlerine işkence yapıyorsa, Kürtlerle karşı karşıya kaldıklarında ne yapacaklarını düşünmek bile istemiyorum. Bu grupların Kerkük ve diğer Kürt bölgelerine yaklaşması bizi tedirgin ediyor. Çünkü bu grup ile bizim aramızda çok az ortak bağ var. Kürtler hem Sünni hem de Arap olmadıklarından dolayı açık hedef olabilirler.”
Adil Nuri endişesinde hiç de haksız değil aslında. Siyasi analizlerde Şii milislerin özellikle Tikrit operasyonunda sergiledikleri vahşet nedeniyle bölgede IŞİD’den daha büyük bir sorun oluşturabileceğinin altı çiziliyor.
Daha önce uluslararası camiada birçok yetkili ve gözlemcinin DAİŞ’in bölgeden çıkarılmasının ardından Şii milislerin sivil Sünni Müslümanlara karşı katliama girişeceği yönündeki endişeleri dillendirdiği hatırlanıyor. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı CENTCOM’un eski danışmanı Ali Haydari, Bağdat destekli milislerin uyguladığı kötü muamelede ABD’nin de suç ortağı olduğunu söylemesi hayli dikkat çekici bulunmuştu. Haydari, Şiiler tarafından uygulanan ve yeryüzünde görülebilecek en kötü insanlık dışı muamelenin ABD tarafından hava kuvveti, cephanelik ve diplomatik destek kısmının üstlenildiğini ifade etmişti.
Irak’ta Şii din adamlarının çağrısı üzerine milislerden oluşturulan 16 silahlı grup bulunuyor. Heşdi Şabi olarak adlandırılan bu gruplar, ordu birliklerinin yanında DAİŞ’e karşı savaşıyor. Ancak Heşdi Şabi milislerinin, özellikle Sünni bölgelerinde “intikam almak” adı altında Sünnilerilere yönelik toplu katliamlar gerçekleştirdiği ileri sürülüyor. Uluslararası kuruluşlar da Şii milisleri, Musul çevresinde toplu öldürmeler gerçekleştirmekle suçlamıştı. Bu katliamların kimisi belgelenirken bazıları henüz açığa çıkarılmadı. Iraklı Sünniler ve Kürtler, “DAİŞ ile mücadele” adı altında Şii milislerin güçlendirilmesinden rahatsız. Sünni ve Kürt temsilciler, İran’ın desteğiyle ülke içinde ikinci bir güvenlik gücü olarak ortaya çıkan Şii milis uygulamasına son verilmesini istiyor.
Şii dini liderlerden Mukteda es-Sadr, milislere yönelik suçlamalar üzerine önce kendisine bağlı Barış Tugaylarının faaliyetlerini durdurduğunu ilan etmiş, ardından bu birliklere, ordu güçleriyle birlikte hareket etme talimatı vermişti.