
18 Mart 1915’te 1. Dünya Savaşı sürerken Osmanlı İmparatorluğu, işgal kuvvetleriyle girdiği mücadeleden galip çıktı. İstanbul ve Çanakkale Boğazına ele geçirip müttefikleri Rusya’ya yardım göndermek isteyen İtilaf Devletleri amacına ulaşamadı. Mücadele Çanakkale sınırlarında gerçekleştiği için bu olay Türk tarihinde Çanakkale Zaferi olarak yerini aldı. Bugün bu zaferin yüzüncü yıl dönümü. Osmanlı İmparatorluğunun 1. Dünya Savaşı dahilinde muzaffer olduğu tek muharebe de Çanakkale idi. Zaferden üç yıl sonra savaş sona erecek ve Osmanlı, müttefikleriyle beraber savaştan mağlup bir biçimde çıkacaktı. Bu mağlubiyet elbette Çanakkale’de kazanılan zaferi gölgelemez. Mehmet Akif Ersoy ve Necmettin Halil Onan’ın Çanakkale Zaferini anlatan şiirlerini okuyup, yakılan türküleri dinlemek yeter bile.
Ama bugün itibariyle Çanakkale bir asrı doldurmuş bulunuyor. Belki bugüne kadar tartışılması gereken noktalar tartışılmadı. Yüz yıllık bu hadiseye bir de resmi ideolojinin anlattıklarını ve milli duyguları kabartan nutukları kenara bırakarak tartışmak icap ediyor. Örneğin Çanakkale Savaşı esnasında orduya komutanlık yapan ve savaşın kazanılmasında büyük hizmetleri bulunan Alman general Liman von Sanders’in adı tarihe ideolojik bir kılıf giydirmek marifetiyle zikredilmiyor. Üstüne kimi tarihçiler kurnaz bir tavırla zaferi başkalarına mâl etmek istiyor. Hem bu savaşta daha sonra Kurtuluş Savaşı’nda çoğunlukla Batı ülkeleriyle savaşılmasına rağmen yeni kurulan rejimde savaşılan devletlerin sistemi örnek alındı. 1. Dünya Savaşı bir yana galip gelinen Kurtuluş Savaşı Batı’nın emperyalist zihniyetine bir başkaldırı olabilirdi. Ne yazık ki bu husus atlandı. En azından Mehmet Akif’in Çanakkale Şehitlerine adlı şiirinde şu mısralar:
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara`ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "bu: bir Avrupalı!"
Bir telkin olabilirdi. Kanaatimizce fikren köksüzlük ve buna bağlı olarak kof bir hamaset bunun gerçekleşmesini engelledi. 1923 yılında Cumhuriyet kurulunca resmi ideoloji kendi zihniyetine uygun bir tarih yorumu geliştirdi ve bu soruların tartışma alanını kapattı. Burada sadece resmi ideolojiyi suçlamak da yanlıştır çünkü resmi ideolojiye ters düşen kimi gruplar da bu savaşa dair benzer görüşler ileri sürdüler. Bunlar zaferi değersizleştirmese de unutulmaması gereken husus Çanakkale cephesi İlk Cihan Harbi devam ederken açılmış onca cepheden biriydi. Harbin sonu malûm.
Zaten İttihat ve Terakki’nin gereksiz yere Cihan Harbine girip İttifak Devletleri yanında saf tutması mantıkla izah edilebilir bir durum değildi. Kara devletlerinden oluşan İttifakçı cephe büyük deniz ve okyanuslara sahip İtilafçılarla nasıl başa çıkabilirdi?
Bu sorularla beraber bir asrı doldurmuş olan Çanakkale Zaferi bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da kutlanılmaya devam edecektir. Bu zaferle beraber yakılan türküleri, Mehmet Akif ve Nazım Hikmet’in kaleminden çıkan dizeleri, acılar ve sevinçleri ile birlikte milli bir ruha bürünmüştür Çanakkale. Lakin tarih ilmine vakıf aydınların bu saatten sonra resmi tarih söylemlerini bir kenara bırakarak Çanakkale’yi de içine alacak şekilde yeni bir yorum geliştirmesi gerekir. Bu zaferde emeği olup da bugüne kadar vefasızlık gören şahıslara da (kim ve ne olursa olsun) bir iade-i itibar yapılması lazımdır. Bu sayede tarihin ilimden çok ideolojik bir araç haline getirildiği Türkiye’de tarih şuuru daha sağlam temeller üzerinde şekillenebilecektir.
Zaferi kutlayalım lakin bu soruları da es geçmeyelim.