Hasret Ali Genç
Ne? “Saymak” mı? Nasıl yani? Resmen afalladım! O kadar çok eylem varken saymak da nereden çıktı böyle? İşçilerim nasıl bir çalışma yürütmüşlerdi ki bu sonuca varmışlardı?
Uyku… Dayım… İkisi arasındaki ilişkiyi, kuzenim şöyle ifade etti:
Daha yastığa beş karış mesafe kala babam uykuya dalar gider.
Güldüm ve şunu düşündüm:
“Demek dayım yalın bir yeryüzü insanı; uykuyla barışık. Peki, ben neden her gece uykuyla boğuşmak zorundayım? Neden yatağın içinde debelenerek yorgun düşmeden uyuyamam hiç?”
Gerçekten de öyledir. Sürekli dönerim bir o yana, bir bu yana. Uyku bir türlü uğramaz haneme. Zaman boşlukta kalır. Bu esnada da düşünür dururum: Geçmişi, geleceği... Bazen de sorular sorarım kendime, cevaplar gelmeden uykular yetişir belki diye.
Yine dayıma sitemler ettiğim bir gecede… Yastığın soğuk tarafını ararken şu soru belirdi zihnimde: “İnsanın en çok yaptığı eylem nedir?”
Cevabı düşünürken bilincimi kaybeder sonra da uyurum diye hesapladım en başta. Fakat tam tersine soru uykumu kaçırdı. İç yüzünde bir anlam vardı, derininde bir boşluk. Daha da dramatize edilirse şöyle nida ediyordu soru: “Bir ben var benden içeri.”
Doğruldum ve tüm yetilerimi sahaya sürdüm.
Bulmak için cevabı dişlileri yeniden döndürdüm.
Beynimde yönetim kurulu toplandı; cevabın peşine düştü. Hummalı bir çalışma içerisine girdiler: Dünya Bankası verileri indirildi, yerel ve ulusal çaptaki anket sonuçları kontrol edildi, kurumun en önemli organlarından “Hafıza”ya mesajlar yollanarak raporlar istendi, raporlara ek olarak gelen video kayıtları incelendi, arşivler tarandı… Elde edilen bütün sonuçlar etraflıca değerlendirildi ve analiz edildi.
Velhasıl, CEO karar dosyasıyla kapıda görününce heyecanım bir kat daha arttı. Acaba ne olabilirdi bu eylem? İnsanın en çok yaptığı? Bir parça yutkunarak dosyanın kapağını çevirdim:
---SAYMAK---
Ne? “Saymak” mı? Nasıl yani? Resmen afalladım! O kadar çok eylem varken saymak da nereden çıktı böyle? İşçilerim nasıl bir çalışma yürütmüşlerdi ki bu sonuca varmışlardı?
En başta mantıksal olarak anlam vermek pek mümkün gözükmüyordu. Ancak dosyanın devamına göz atarak ayrıntılı açıklamayı incelemeye koyuldum. Aynen şöyle deniyordu:
“Ele alınan konuyu derinlemesine irdeledik. Farklı bakış açıları ve yaklaşımlar çerçevesinde, sorunun üzerine serinkanlılıkla gittik. İlk planda nefes almak, konuşmak, gülmek gibi eylemler tahminlerimiz arasında yer alırken sonucun “saymak” olarak saptanması bizi de şaşırttı. Ancak izahat kısmına baktığınızda bunun bir hata olmadığını anlayacaksınız. Çünkü siz insanlar günümüzde sosyolojik açıdan, geçmişe göre çok büyük farklılıklara sahip oldunuz. Tatsız, heyecansız, yürek ateşi sönmüş, günlük yaşayan organizmalar haline geldiniz. Netice olarak da her şeyi geriye doğru saymaya başladınız:
- Kitap okurken sürekli kaç sayfa okuduğunuzu ve bitime kaç sayfanızın kaldığını sayıyorsunuz.
- Namaza daha başlarken kaç rekât kılacağınızı hesap ediyor; her hareketinizin sonunda da yeniden kaç rekâtınızın kaldığını sayıyorsunuz.
- Artık kaza, felaket haberleri sizin için cesetleri saymaktan ibaret.
- Bir derse, konferansa mı girdiniz, devamlı kaç dakika geçtiğini ve geriye kaç dakikanızın kaldığını sayıyorsunuz.
- En büyük zevkiniz akıllı telefonlarınızın özelliklerini saymak.
- Sanal dünyada kaç tık aldığınızı, kaç kez beğenildiğinizi saymak rutininiz haline geldi.
- Attığınız, yediğiniz golleri saymak en büyük maharetiniz.
- Ekran başında kaç kez zap yaptığınızı sayıp duruyorsunuz.
- Doktorlarınız, öğretmenleriniz, işçileriniz mesai bitsin diye ha bire dakikaları sayıyor.
- Vitrinlerin cilalı eşyalarına, eşyaların ekstra ekstra özelliklerine harcadığınız paraları saya saya halsiz düşüyorsunuz.
- Kötülüklerinizi sinsice unutuyor ama iyiliklerinizi sayarken kendinizden geçiyorsunuz.
Daha saymak mümkün elbette…
Sonuç olarak sürece değil finale odaklanıyorsunuz. Zevk alınarak yapılması gereken işlerin bir an önce bitmesine, bitmez tükenmez bir iştahınız var.”
Artık uyumak istiyorum. Keçileri saymaya başlayayım bari…