Geçen ay otobüste iki kişinin konuşmasına şahit oldum. Neml sûresinde anlatılan; Hz. Süleyman’ın, Belkıs’ın tahtını getirtmesi meselesini tartışıyorlardı. Söz konusu Kur’an’ı Kerim’den bir ayet olunca ben de dikkat kesildim tabi.
Arkadaşlardan biri diğerine şunları anlatıyordu (Aklımda kaldığı kadarıyla): “Neml sûresinde geçen; Hz. Süleyman’ın Hüdhüd’le olan konuşması ve vezirlerinden birine Belkıs’ın tahtını getirtmesi meseleleri, aslında Kur’an’ı Kerim’in uluslararası diplomasi konusunda insanlığa verdiği şifreleri içeriyor… Bu sûredeki Hz. Süleyman’ın Hüdhüd adlı bir kuşla konuşması ve vezirlerinden birine Belkıs’ın tahtını getirtmesine dair ifadeler, dönemin anlayışına göre yapılmış mecazi anlatımlar aslında. Şöyle düşün: Hüdhüd, aslında aynı zamanda bir devlet başkanı da olan Hz. Süleyman’ın gizli istihbarat servisindeki üst düzeyli bir ajan yahut onun kod adı. Zaten konuşmalarına dikkat edersen; Hz. Süleyman, Hüdhüd’e uzun süredir onu göremediği için kızdıktan sonra Hüdhüd ona, kendisinin bir diyarda başka bir kuşla karşılaştığını ve ona yöneticisi bir kadın olan zengin ve güçlü bir devlete dair çeşitli bilgiler verdiğini anlatıyor. Bunun üzerine Hz. Süleyman da bir konsey topluyor. O devleti nasıl teslim alacaklarını istişare ederlerken Hz. Süleyman ‘Bana onun tahtını kim getirebilir?’ diye soruyor. Taht kelimesi ayette “arşiha” diye geçiyor. Bu kelime gerçekten de taht ve benzeri eşyaları ifade etmekte kullanılıyor. Ancak aynı kelimenin; dolap ve bohça gibi ek anlamları da var. Yani Hz. Süleyman, topladığı yüksek kademedeki devlet görevlilerine (yahut savaş kabinesi üyelerine) ‘Bana onun bohçasını/dolabını yani arşivini/gizli devlet sırlarını kim getirebilir diyor. Cinlerden olan vezirlerinin ‘Sen yerinden kalkmadan getiririz’ demeleri de ilginç. Çünkü cin kelimesi bildiğimiz cinleri ifade etmekte kullanıldığı gibi her türden gizli kişi ve yer, eşya gibi şeyleri ifade etmekte de kullanılıyor. Yani burada söz edilen cin vezirler aslında gizli istihbarattan sorumlu devlet görevlileri. Ancak gerekli istihbaratı gizli servis üyelerinden evvel başka bir devlet birimindeki üst düzey bir yönetici tedarik ediyor. Belkıs’ın Hz. Süleyman’ın sarayına geldiğinde tahtını (arşiha) karşısında görmesi ise iki taraf arasında devlet başkanları düzeyinde gerçekleştirilen diplomatik temasta Hz. Süleyman’ın, Belkıs’a; onun devletinin içine ne kadar nüfuz ettiğini, onun en gizli devlet sırlarına bile vakıf olabilecek kadar içine vakıf olduğunu, sadece bu güçle bile onu yenebileceğini göstermesinden ibaret. Hz. Süleyman, bir devlet yönetim ilkesi olarak zaferi sıcak savaştan önce diplomatik mücadeleyle kazanmaya çalışıyor ve bunda da muvaffak oluyor. Belkıs’ın devleti, diplomatik yenilgi neticesinde Hz. Süleyman’ın devletine ilhak olmayı kabul ediyor. Bu; Kur’an’ı Kerim’in eşsiz mucizelerinden biri. Çünkü Kur’an’ı Kerim bir yandan kullandığı çok katmanlı anlatım dilliyle aynı anda birbirinden farklı pek çok meseleyi ifade ederken öte yandan da bu örnekte olduğu gibi genelde insanlığa, özelde Müslümanlara ilahi bir taktik veriyor. Yani Kur’an’ı Kerim, Müslümanlara bu kıssayı anlatarak diyor ki “Güçlü devlet kurmak istiyorsanız güçlü bir istihbarat ağı da kurmalısınız. Savaştan önce diplomasiyi kullanmalı, diplomatik gücünüz de istihbarat ve ordunuz kadar güçlü olmalı. İstihbarat alanındaki gücünüz ise diplomasideki gücünüzün temelini oluşturur…”
Arkadaşların sohbetleri nereye kadar devam etti, nereye vardı bilmiyorum. Benim artık otobüsten inmem gerekiyordu. İstemeyerek de olsa bu ilginç konuşmaya olan misafirliğime son verdim. Bu tezleri dile getiren kişi kimdir, necidir bilmem ama yorumlama şekli o kadar ilginçti ki bana şahsen biraz “extrem” gelse de üzerinde düşünmeden edemedim. Sonuçta bu gibi konularda son kararı âlimler vermeli. Ama bunun gibi farklı bakış açılarını da görmezden gelmemeliler diye düşünüyorum.
Bundan bir iki gün sonra (27 Temmuz 2012 Cuma tarihli) Milli Gazete’nin internet sitesinde “Türkiye’de İstihbarat Savaşları” başlıklı bir yazıda “Hz. Süleyman’ın Hüdhüd Kuşundan İnsansız Uçaklara İstihbarat Savaşı” şeklinde bir alt başlığa rastlamamsa şaşkınlığımı ikiye katladı.
İnsan gerçekten hayret ediyor…