
Didar Meltem Erdem
Beş yaşındaki Ebu Umeyr’in (r.a.) kuşu ölünce, ona taziyeye gidecek kadar ince olan Efendimiz’in (s.a.v.) çizgisinden uzaklaşmak, kalabalıklara uymakta tüm hata…
Yıllar önce bir talebem, elinde kağıt kalemle yanıma gelerek tüm saflık ve masumluğunu kuşanmış bir şekilde şöyle sormuştu:
- Hocam, ben büyüklerimin tecrübelerini derlemeye çalışıyorum. Şu yaşınıza gelene kadar edindiğiniz kazanım ve çıkarımlarınızı benimle paylaşır mısınız?
İnsana çok şeyler öğreten, bazen kendine getiren, bazen de ilham veren sorular olur ya hayatta… Benim için böylesi kıymetli bir soruydu bu. Gururum okşanmıştı belki de… Ama en çok hissettiğim; talebemin ufuk genişliğine duyduğum hayranlıktı. Ardından; “Onun yaşlarındayken, niye düşünemedim böyle bir araştırmayı?” diye hayıflandım. -Zaten imkan elden çıkıp gidince pişman olmak değil mi; insanlık tarihinde en çok yapılan?- Sonra, “Bu pırıl pırıl gence ne aktarsam, ne tavsiye etsem... Sahi, ne kadar düşündüm ki ben, edindiğim tecrübelerin üzerinde?” diye geçirdim içimden…
Toplum bir mozaik yapı… Her yaştan insanın çeşitli vesilelerle bir arada yaşayıp etkileşimde bulunduğu ortamlar zinciri… “Biz hiç ergen olmadık mı canım?!” diyen, lâ havle çeken büyükler; “Ergendir, ne yapsa hakkıdır” yollu, bombardıman gibi bilgi kirliliğine maruz kalan, bilinçaltının karmaşıklaşması için, maksatlı çevreler tarafından, özenle üzerine yatırım yapılan gençler… Anlaşılmak, sevilmek, ihtiyaç duyduğunda desteklenmek, güvenilmek, kendi ayakları üzerinde durup özgürce rotasını tayin etmek isteyen gençler…
Peki, gençlikle yetişkinlik arasında keskin bir çizgi var da, oradan mı geçiyor insanlar? İçlerindeki çocuk neler fısıldamakta kim bilir? Heyecanını kaybetmemiş, pozitif enerji dolu pek çok yetişkin, gençlerle hemhal olup, hayatın gökkuşağı renklerine kanat açmak ister umutla, inançla…
Çok güzel dostluklar kurulabilir böylelikle… Hüdayi ile Üftade Hazretleri, Peygamber Efendimiz’le (s.a.v.) Hz. Enes ya da Hz. Ali (Allah onlardan razı olsun) meselâ… Ne çok yaş var aralarında oysa.
Buna rağmen, omuz omuza bir hayat mücadelesini, pek çok heyecanı paylaşmışlardı birlikte… Hatta Hendek Savaşı’nda, Efendimiz (s.a.v.), kendisi farklı görüşte olmasına rağmen; ashabıyla yaptığı istişareler sonucu, gençlerin fikrini kabul edip savaş planını buna göre yapacak kadar ileri bir noktadaydılar…
Zaten istişare, küçüklere şefkatle ve dostça muamele, büyüklere hürmet; dinimizin temel prensiplerinden… Bunlarla her iki tarafın da hayırda buluşması gibi pek çok güzellik hedeflenmiş. Hürmet gösterilmesi ve göstermesi gerekenler, profil olarak çok değişti günümüzde elbette; Osmanlı’dan bu yana hızlı bir özden uzaklaşma söz konusu. Medyanın hemen her alanında gençlere, başkaldırma ve isyan empoze edilmekte… Yeni neslin köküyle bağlantılarını koparma çalışmaları ise öteden beri devam edegelen bir sorun.
Halbuki herkes, kendinden sonraki çağa bir köprü vazifesi üstlendiğinin bilinciyle; önceki basamağın birikim ve kazanımlarından alacağı güçle zenginleştiğinin farkında olsa; bu oyun bir güzel bozulmuş olur. İşbirliği ve dayanışma ruhuyla tarihi ve kültürel mirasımız da güvenli bir şekilde yaşamaya devam eder böylece…
Gençlik çağının, en dinamik ve enerji dolu yıllarının ellerinden kayıp gittiğine şahit olan yetişkinlerin yanı başında, onlara omuz veren samimi gençler olduğunda; kimse sırtını yere getiremez ümmetin. Tecrübeyle enerji, yeter ki ön yargısız ve mükemmeliyetçilikten uzak bir yaklaşımla bir araya gelebilsin… “Senin yaşındayken...”, “Bizim zamanımızda…” diye başlayıp nesiller arası hızlı değişimi görmezden gelen; ya da “Komşunun çocuğu…” yollu kıyaslamalarla inciten ve bunaltan yetişkinlerin sütten çıkmış ak kaşık olduğunu iddia edecek değilim. Beş yaşındaki Ebu Umeyr’in (r.a.) kuşu ölünce, ona taziyeye gidecek kadar ince olan Efendimiz’in (s.a.v.) çizgisinden uzaklaşmak, kalabalıklara uymakta tüm hata…
Peygamberlerden başka kimse hatadan korunmuş olmadığına göre; herkes muhatabıyla, hatalarına rağmen el sıkışmalı. Akraba ziyaretine ve toplumsal dayanışmaya Rabbimiz’in verdiği önemi Kur’an ve Sünnet’te çok net görebiliyorsak, bunun ardındaki hikmetleri keşfetmek için de gayreti elden bırakmamalı.
Hayatın inişli çıkışlı yollarında önden gidenlerin rehberliği kadar; takipçilerin vefası da mühim bir ihtiyaç… İletişimde empati yoksunu olsa da bazı büyükler, özlerindeki şefkat ve merhameti fark edebilmekte mahir… Sanal dünyalara ya da arkadaş gruplarına odaklanan bazı gençlerin, büyüklerinin çırpınış ve seslenişlerine kulak tıkaması, uzattığı dost elini görmezden gelmesi; kısır bir döngüye sebep olabilir. Kendi düştükleri yanlışlar, çektikleri acılar tekrarlanmasın diye çaba göstermeye çalışıyorsa bir yetişkin; ona kulak vermekle ne kaybedilebilir ki… Bilakis, muhatabının tüm söylemlerinin baştan aşağı yanlış olduğunu farz etsek bile; göstereceği hürmetle seviye kazanacak, olgunlaşacaktır genç…
Tecrübeli, ununu eleyip eleğini duvara asmış büyüklere kıyasla küçük; çocuklara göre büyük olan gençlerin yükselmesi için; ayaklarının altına omuzlarını seve seve koyabilecek yetişkinler ve yaşadıkları enerji patlaması ile toplumsal dayatmalar sonucu savrulan gençler; birbirlerinin yüreklerini hissetmeli daima… Koşulsuz sevgilerle kenetlenen eller; şeytan ve yardakçılarını çatlatmaya yetecektir vesselam…
1: Yaş farkları: Hz. Üftade ile Hz. Hüdayi arasında 51, Hz. Peygamber (s.a.v.) ile Hz. Enes (r.a.) arasında 41, Hz. Peygamber (s.a.v.) ile Hz. Ali (r.a.) arasında 28 yaş vardı.