Öncelikle 2015’in Ocak ayının en önemli gelişmesi olarak tarihe geçecek olan gelişmeyi biz de Dünya Gündemi sayfalarımıza not edelim. 7 Ocak Çarşamba günü İslam’a ve onun kutlu nebisine düşmanlığıyla bilinen Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’ya baskın düzenleyen Şerif ve Said Kuaşi kardeşler, 9’u dergi çalışanı, ikisi polis ve biri teknisyen 12 kişiyi öldürdü. Charlie Hebdo dergisinin şoku atlatılmadan ikinci bir şok haber Yahudi ürünlerini satan bir marketten geldi. Amedy Colibaly ismindeki eylemci markette bulunanları rehin aldı. Polis operasyon düzenledi. Saldırgan ve 4 rehine öldü. Her iki olayın birbirleriyle ilintili olduğu anlaşıldı.
Saldırılar Batı dünyasında büyük şok etkisi yaptı. Batı’daki hemen herkese göre yaşanmakta olan Fransa’nın 11 Eylül’ü idi. Tepkiler çığ gibiydi. Batı’nın tüm başkentlerinden kınama ve telinler yükseldi. Paris’in ünlü Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen ve dünya liderlerinin önemli bir kısmının katıldığı gösterilerle teröre karşı dayanışma örneği sergilendi.
Charlie Hebdo Dergisi saldırı sonrası yayınladığı ilk nüshasında yine tariklerine devam etti. İslam’ın kutsallarına fikir özgürlüğü adı altında yine dil uzattı. 16 dile çevrilen sayı 5 milyon baskı yaptı. Türkiye’den Cumhuriyet Gazetesi de bir seçki yaparak provokasyona katkı sağladı. Olayı kısaca bu şekilde özetlemek mümkün.
Şimdi gelelim sadede. Hani derler ya çivisi çıkmış dünya diye. Gerçekten o günlerden geçiyoruz. Uluslararası siyasette adaletsizliğin, ikiyüzlülüğün, çifte standardın bu denli tavan yaptığı, terörün, teröristin, fikir özgürlüğü kavramlarının bu denli keyfi kullanıldığı bir dönem yaşanmış mıdır acaba. Zannetmiyoruz.
Charlie Hebdo saldırısına en çok sevinenler inanın tüm dünyadaki anti İslamcılar olmuştur. Saldırı ile ortaya çıkartılmak istenen uluslararası algıda önemli ölçüde başarılı olunmuştur çünkü. Bu uluslararası algıdan cesaretle yükleniyorlar İslam dünyasına. Tetikçileri “radikal” unsurlardan gözüken ama arkasında kimler olduğuna ilişkin derin şüphelerin olduğu bir eylemini faturasını İslam’a ve Müslümanlara kesip tüm İslam âleminden neredeyse fert fert diz çöküp Batı’dan özür dilemesini istiyorlar.
Be utanmaz arlanmazlar, yalanlarla Irak’ı işgal edip bir milyon Iraklı kadını dul, dört milyon çocuğu yetim bırakan sizin zihin yapınız değil mi? “İslami terör” yaftanız hazır, yapıştırın hemen. Binlerce masum insanın katledilmesine, ülkelerin parçalanmasına sebep olan ABD’nin Afganistan ve Irak işgalini nasıl tanımlamak gerekiyor? “Hıristiyan terörizmi” diye mi? Amerikalılar, yönetimlerinin sebep olduğu bu akıl almaz insanlık dramı karşısında İslam dünyasından özür dilemişti de biz mi hatırlamıyoruz.
Ya CIA’nin Gantanamo’da ve dünyanın dört bir tarafındaki hapishanelerde estirdiği insanlık dışı işkencelerin detayları ortaya çıkınca ne yapıldı acaba?
İşgal devleti İsrail’in kadın çocuk demeden mazlum Filistin halkı üzerinde yıllardır estirdiği terörü “Yahudi terörizmi” diye tanımlayabilme cesaretini kim gösterebilir?
Şurası çok açık ve net; Evet başta Ortadoğu olmak üzere neredeyse tüm Doğu çok sıkıntılı, büyük krizler yaşıyor. Bu sıkıntının en önemli müsebbibi de emperyalist Batı dünyasıdır. Ama artık Doğu’nun huzursuzluğundan, şiddet ve yaşadığı terörden Batı da payına düşeni almaya başlamıştır. Bir anlamda Batı ektiğini biçmektedir. Bugünlerde tüm Avrupa yeni bir terör saldırısının hangi Batı başkentini vuracağı endişesi içerisinde. Paranoya halinde inanılmaz tedbirler alınıyor.
Peki Batı ile Doğu arasındaki bu iş nereye varır? Kestirmek güç. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, dünyayı sadece 5 ülke yönetmeyi sürdürdükçe, adaletsizlik, hak ve hukukta çifte standartlık kol gezdiği sürece, terörizmin tanımı ve çerçevesi çizilmediği takdirde, Paris’teki gibi Gazze’de ya da İslam dünyasının herhangi birinde ister örgüt, ister devletler eliyle katledilenler için de bir araya gelinmediği sürece dünyaya huzur kolay kolay gelmeyecektir.