Hepimiz gurbetteyiz, cami sıladan indirilmiş bir menzildir. Orası evdir, evimizdir. Dışarıda, nerede olursak olalım misafiriz, ne zaman ki camimize gireriz, misafirliğimiz biter, artık evliyiz, evdeyiz, evdeniz.
Sana bir cami ile arkadaş olmanı öneririm kardeşim. Bir camin olsun, arkadaş sıcaklığıyla içine girdiğin. Bir köşesinde değil, her köşesinde izini serdiğin, nazarını gezdirdiğin. Seni her geldiğinde tebessümle karşılayan, alıp bağrına basan, gelmediğinde meraklanıp soran, bazen arayı uzattığında “kişi umduğuna gücenirmiş” fehvasınca sana tavır koyan bir camin olsun.
Bir camin olsun güzel kardeşim; imamını tanıdığın, imamı seni tanıyan… Duvarını tanıdığın, duvarı seni tanıyan… Minberini tanıdığın, minberi seni tanıyan… Mihrabını tanıdığın, mihrabı seni tanıyan… Her gittiğinde ayrı ikramla uğurlandığın bir camin olsun. Her gittiğinde acaba bugün ne ikram edilecek diye heveslendiğin bir camin olsun. Cemaati, dostların, kokusu vuslatın, sükûneti huzurun olan bir camin olsun.
Bir camin olsun, “benim camim” dediğin. Yarın sana şahitlik edecek bir camin… Şahitlik etsin ve desin ki: “Gelirdi, tanırdı, bilirdim. İşte şuralarda secde izleri var, işte şurada bir damla gözyaşı, şu duvardaki yıllanmış hatta içli nazarı var. İşte şu mihraba ötelere açılan bir kapı gibi bakmışlığı var, işte şu kürsüden yükselen sese çölde kalmış birisinin iştiyakı ile kulak kabartmışlığı var, işte şu minberden işittiğine kalbinin bile sesini kısarak dikkat kesilmişliği var. Duvarlarımda çın çın öten tekbirlere, hamdeleye, salveleye, Kur’an sadasına gönlü ile yönelmişliği var. Ezanımdaydı hep kulağı, kametti kametimle.” Hakkında ötede böyle şahitlik edecek bir camin olsun.
Sana bir cami ile arkadaş olmanı öneririm kardeşim. Hepimiz gurbetteyiz, cami sıladan indirilmiş bir menzildir. Orası evdir, evimizdir. Dışarıda, nerede olursak olalım misafiriz, ne zaman ki camimize gireriz, misafirliğimiz biter, artık evliyiz, evdeyiz, evdeniz. Bir camin olsun, ev sıcaklığı ile kucakladığın, bir camin olsun, seni ev sakini gibi kucaklayan…