Gördüğünüz bazı ülke fotoğraflarına hayran kalır ve siz de gidip o ülkelerde fotoğraflar çekmek istersiniz. Bazı ülkelerle özdeşleşmiş fotoğraflar vardır. Mesela son yıllara kadar geniş lale bahçelerinde çekilmiş birbirinden güzel fotoğrafları görünce aklımıza hemen Hollanda gelirdi. Çünkü bu konuda rakipsizdi. Ama artık ülkemizde de çok güzel lale bahçeleri, parkları ve en önemlisi göz alabildiğine uzayıp giden lale tarlaları var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin park ve bahçelerde başlattığı lale peyzajları o kadar ilgi gördü ki, hem İstanbul’da hem de Anadolu’nun birçok şehrinde sayıları her yıl artarak devam ediyor. İstanbul’a yakın birçok Trakya şehrinde başlayan lale yetiştiriciliği, Konya’da başlayan çalışmalarla farklı bir boyut kazandı. Artık ülkemizde de Hollandalıları kıskandıracak bahçelere rastlamak mümkün.
Öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki yıllarda bu çalışmalar artıkça Konya’ya sadece lale fotoğrafı çekmek için giden insanların sayısı hızla artacak gibi görünüyor. Bu yıl nasip olmadı ama, Allah nasip ederse 2015 baharında Konya’da bu güzelliği yerinde görmeyi ben de planlarımın arasına almış bulunuyorum. Yani bundan sonra hepimiz için, Konya; güzel lale fotoğrafı çekmek için güzel bir alternatif olacak..
Belki bu yazıyı bahar aylarında yayınlamak daha uygun olurdu. Ancak şimdiden bahar planlarını yaparken bunu da unutmayın diye erkenden hatırlatıyorum. Bu bağlamda Konya’dan köşemize zaman zaman fotoğraflar gönderen Zeynep Baysal’ın iki fotoğrafını sizlerle paylaşmak istiyorum. Daha önceki fotoğraflarını da değerlendirirken Zeynep Hanımın fotoğraflarıyla ilgili çok olumlu cümleler kullandığımı hatırlıyorum. Öyle anlaşılıyor ki zaman içerisinde kendisini daha da geliştirmiş ve fotoğraflarında ciddi bir kalite yakalamayı başarmış görünüyor. Fotoğraflarla ilgili yorumların çoğunu sizlere bırakırken, bir-iki noktaya dikkatinizi çekmekle yetineceğim. Dikkat ederseniz her iki fotoğrafta da bulutlar çok net ve yere oldukça yakın. Konya’nın temiz havası ve yüksek rakımı nedeniyle bulutlar hem yere yakın duruyor hem de oldukça hoş görüntüler oluşturuyor. Sizler de yüksek rakımlı yerlere çıktığınızda buna dikkat ederseniz sadece bulutları bile çekseniz çok hoş kareler yakalama şansınız olur. Diğer bir nokta da ikinci fotoğrafta görünen rengarenk lale tarzı fotoğrafları çekerken biraz daha yüksekten çekerseniz arkaya doğru uzayıp giden simetrik çiçekleri çok daha iyi göstererek fotoğrafınıza ciddi bir derinlik hissi kazandırmış olursunuz.
Doğada makro fotoğraf çekimi, hele kuş, kelebek, böcek gibi hareketli konular işin içine girdiğinde, oldukça zordur. Haraketli en ufak bir rüzgarda, küçük bir yaklaşma durumunda hemen uçuveren bir kelebeği çekmek için azimli, tecrübeli ve sabırlı olmak gerek. Bunun yanında makro fotoğraflarda, bazen netlik ayarlarında, bazen karmaşık arka planlarında, bazen de hatalı renk ayarları nedeniyle istediğimiz sonuçları alamayabiliyoruz. Yüsra Öztürk bize gönderdiği kelebek fotoğrafında bu zorlukların üzerinden gelmeyi başarmış görünüyor. İlk başta makro fotoğrafların en çok dikkat edilmesi gereken netlik konusunda bir hata olmamış. Netlik kelebeğin tamamını gösterecek şekilde sağlanmış. Arka plandan soyutlayan sığ alan derinliği, kelebeğin ve çiçeğin kareye yerleştirme düzeni de oldukça iyi durumda.
Ömer Arık Genç Dergi’nin ilk müdavimlerinde birisi. Yani tanışıklığımız eskilere dayanıyor. Zannedersem fotoğraf köşesinde bugüne kadar bir- iki fotoğrafı yayınlanmış olmalı. Hafızam beni yanıltmıyorsa o fotoğrafları da yine mimari üzerine fotoğraflardı. Öyle anlaşılıyor ki mimari fotoğraflara özel bir ilgisi var. Tabii şunu unutmamak gerek, mimari fotoğrafların çekimi sanıldığı kadar kolay değildir. Birincisi çoğunlukla özel ekipman ihtiyacı duyarsınız. En azından mimari yapının tamamını gösterebilmek için geniş açılı bir objektifiniz olmalı. Yanınızda üç ayak mutlaka taşımalısınız. Hava durumunu, mimari yapıyı aydınlatan ışık açılarını, günün hangi saatinde genel ışıktan, hangi saatinde yapay ışık kaynaklarından yararlanacağınızı çoğunlukla gözlemleyerek belirlemelisiniz. Fotoğraftan anladığım kadarıyla Ömer bey, daha geniş açılı bir objektifi olmasına rağmen özel bir tercihte bulunarak daha spesifik bir kadraj tercih etmiş. Ana kubbeyi ve yarım kubbeleri ve en önde yer alan şadırvan kubbesini bir birine yakın, üst üste istif şeklinde göstermek istemiş. İyi de olmuş. Fotoğrafın sağında ve solunda yer alan iki sütunu da doğal çerçeve gibi kullanarak sade ama kendi içinde bir bütünlüğü olan ve Sultan Ahmet Camii’nin heybetini gösteren bir kare çekmeyi başarmış.
Abdurrahman Karaoğlu’nun kışın soğuk günlerinde çekip gönderdiği çocuk parkı fotoğrafını köşemize almak ancak böyle Eylül gibi nisbeten sıcak bir aya denk geldi. Umarım demirin üzerindeki buz tanelerini görünce bir miktar serinleme hissine kapılırsınız. Fotoğraf basit bir konuyu farklı bir bakış açısıyla ilginç bir kare haline getirmeyi başarmış. Muhtemelen demir zincir üzerindeki buzlar, kar yağışından değil de aşırı soğuklardan oluşmuş. Buz kristallerini görünce o soğuk havayı hemen hissediyorsunuz. Tabi salıncağın boş olarak çekilmesi de bu hissi güçlendiren bir durum olmuş. Bunu denemek için birkaç kişiye fotoğrafı gösterdim ve ‘ne hissediyorsunuz?’ diye sorduğumda hemen herkes ‘aşırı soğuk bir hava hissediyorum’ cevabını verdi. Demek ki fotoğraf konu itibariyle amacına ulaşmış.