
Dr. Murat Kaya
Cenâb-ı Hak, hayâ duygusunu insana kuvvetli bir bağ olarak lûtfetmiştir ki onunla îmânını, İslâm’ını ve ahlâkını sıkıca tutabilsin. Bir insanın hayâ perdesi yırtıldığında bunların hepsi boşta kalır, her birinin bir tarafa gitmesinden korkulur.
Rasûlullâh yolda giderken bir kişiye rastlamıştı. O kişi, hayâ sahibi bir kardeşini bu huyunu terk etmesi için azarlıyor ve “sen utanıyor, edepli davranıyorsun ama bu sana zarar veriyor, işlerini aksatıyor” şeklinde telkînâtta bulunuyordu. Efendimiz
ona şöyle buyurdu: “Onu kendi hâline bırak; zîrâ hayâ îmandandır.” (Buhârî, Edeb 77)
Allâh Rasûlü’nün kendisi de, örtüsüne bürünmüş bâkire bir kızdan daha hayâlı ve edepliydi. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde bu durum, mübârek yüzünden anlaşılırdı. (Buhârî, Menâkıb, 23)
Efendimiz, yüksek hayâ duygusu sebebiyle, hiç kahkaha ile gülmemişti. Nazarını kimsenin yüzüne dikmez, dikkatle bakmazdı. Yere bakışı, semâya bakışından daha çoktu. Hayâsı sebebiyle kimsenin hatasını yüzüne vurmaz, yapacağı îkâzı ortaya söylerdi.
Allah Rasûlü Efendimiz’in ifadesiyle:
“Hayâ ancak hayır kazandırır.” (Buhârî, Edeb, 77)
“Hayânın hepsi hayırdır.” (Müslim, Îmân, 61)
“Hayâlı olan kimse cennettedir. Hayâsızlık ise kalbin katılığındandır; kalbi katı olan da cehennemdedir.” (Buhârî, Îmân, 16)
“Kaba söz, ayıptan başka bir şey getirmez. Hayâ ve edep ise, girdiği yeri süsler.” (Müslim, Birr, 78)
“Hayâ ile îman bir aradadır; biri gittiğinde diğeri de gider!” (Taberânî, Evsat, VIII, 174)
“Hayâ etmedikten sonra istediğini yap!” (Buhârî, Enbiyâ 54)
Rasûlullah Efendimiz şu tavsiyelerde bulunur:
“Allah -azze ve celle- çok hayâlı ve çok gizlidir. Bundan dolayı hayâyı ve örtünmeyi sever. O hâlde herhangi biriniz gusledeceği zaman örtünsün.” (Ebû Dâvûd, Hammâm, 1)
“Çıplaklıktan sakınınız! Yanınızda, sizden hiç ayrılmayan (melekler) vardır. Bunlar, sadece ihtiyaç giderirken ve kişi eşine yaklaştığı anda ayrılırlar. Onlardan hayâ ediniz ve onlara iyi davranınız!” (Tirmizî, Edeb, 42)
Bir sahâbî, Allâh Rasûlü’ne gelerek avret yerlerinin örtülmesi husûsunu sordu. Efendimiz :
“Avret yerini, hanımın ve mâliki bulunduğun câriyenden başka herkesten koru!” buyurdu.
Sahâbî, kimsenin olmadığı bir yerde giyim husûsunda rahat davranıp davranamayacağını sordu. Efendimiz :
“Allâh, kendisinden hayâ edilmeye, insanlardan daha lâyıktır” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Hammâm, 2)
Hayânın en yüksek mertebesi, kişinin zâhiren ve bâtınen Allâh’tan hayâ etmesidir. Yâni her an Allâh Teâlâ’nın kendisini gördüğünün şuuruna varması ve O’nun huzûruna çıkacağı güne hazırlanmasıdır. Nitekim Rasûlullah bir gün:
“–Allâh’tan hakkıyla hayâ edin!” buyurmuştu. Ashâb-ı Kirâm:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Elhamdülillâh biz Allâh’tan hayâ ediyoruz.” dediler. Bunun üzerine Efendimiz şu îzahta bulundu:
“–Söylemek istediğim, sizin anladığınız hayâ değildir. Allâh’tan hakkıyla hayâ etmek; başı ve üzerindeki âzâları, bedeni ve ondaki âzâları muhâfaza etmeniz, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamanızdır. Âhireti dileyen, dünyânın zînetini terk edip âhireti bu hayâta tercih etmelidir. İşte kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allâh’tan hakkıyla hayâ etmiş olur.” (Tirmizî, Kıyâmet, 24/2458)
Rasûlullah , Hz. Musa’nın çok hayâ sahibi bir kişi olduğunu, İsrâiloğulları’nın bir arada ve çıplak yıkanmalarına rağmen onun tek başına örtünerek yıkandığını haber vermiştir: (Buhârî, Gusül, 20)
“Musa (a.s) çok hayâlı, çok örtünen ve bu sebeple cildinden en küçük bir yer dahî gözükmeyen bir kimse idi…” (Buhârî, Enbiyâ, 28)
“Musa (a.s) suya gireceği zaman, avret yeri suyun içinde iyice kaybolmadan elbiselerini çıkarmazdı.” (Ahmed, III, 262)
Sadece giyimde değil düşünme, konuşma, bakma, yürüme gibi her hususta hayâ duygusuyla hareket etmek, onu hiçbir zaman terk etmemek îcâb eder.
Cenâb-ı Hak, hayâ duygusunu insana kuvvetli bir bağ olarak lûtfetmiştir ki onunla îmânını, İslâm’ını ve ahlâkını sıkıca tutabilsin. Bir insanın hayâ perdesi yırtıldığında bunların hepsi boşta kalır, her birinin bir tarafa gitmesinden korkulur. Nitekim Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
“Hiç şüphesiz Allah -azze ve celle- bir kulu helâk etmek istediği zaman, ondan hayâyı çekip alır. Hayâyı alınca, o kul ancak gazaba uğrayan biri olur. Gazaba uğradığı zaman, kendisinden emânet (güvenilirlik) kaldırılır. Emânet kaldırılınca, o ancak hâin olur. Hâin olduğu zaman, kendisinden rahmet kaldırılır. Rahmet kaldırılınca, o ancak lânete uğrar ve mel’ûn olur. Lânete uğradığı ve mel’ûn olduğu zaman da, kendisinin İslâm ile olan bağı koparılır!” (İbn-i Mâce, Fiten, 27)