• Reklam
  • Künye
  • İletişim
  • ABONE OL!
  • GENÇ'e Yazı Gönder
  • Atölye Çalışmaları
    • Yazı Atölyesi
    • Fotoğraf Atölyesi
  • Twitter
  • Facebook
  • RSS
Kısa yoldan ABONE olmak

logo

  • DOSYA
  • YAZARLAR
  • GÜNDEM
  • SÖYLEŞİ
  • KÜLTÜR & SANAT
    • Sinema
    • Kitap
    • Gezi
    • Sözlük
  • BİLİM
    • Mikro Alem
    • Makro Alem
    • GENÇ Bilim
  • TEKNOLOJİ
  • KAFALARDAKİ SORULAR
  • ARŞİV
  • ABONE OL!
Anasayfa
  • DOSYA
  • YAZARLAR
  • GÜNDEM
  • SÖYLEŞİ
  • KÜLTÜR & SANAT
    • Sinema
    • Kitap
    • Gezi
    • Sözlük
  • BİLİM
    • Mikro Alem
    • Makro Alem
    • GENÇ Bilim
  • TEKNOLOJİ
  • KAFALARDAKİ SORULAR
  • ARŞİV
  • ABONE OL!
  • GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!
  • Bizlere Mescid-i Aksa`nın da Özgürlüğünü Göster Rabbim!
  • GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!
  • Mü`min Firasetine Her Zamankinden Daha Çok Muhtacız
  • GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!
  • Kötülüre Karşı Farkındalık Şart
  • GENÇ Dergi Ekim 2024 Sayısı Çıktı!
  • Bazen Etkili Bir Kulüp, Bir Ömrü Işıldatır!
  • GENÇ Dergi Eylül 2024 Sayısı Çıktı!
  • Çiçeği Erkeklere Kaptırdık
  • GENÇ Dergi Ağustos 2024 Sayısı Çıktı!
  • Güzel Olacağım Derken Ucube Hâle Gelmemek Lazım!
  • GENÇ Dergi Temmuz 2024 Sayısı Çıktı!
  • Renkli Propagandanın Ardında Çok Büyük Dramlar Var
  • ANASAYFA
  • Yeni Bir Dünya
  • Uhud`dur, Terk Etmemek Lazım

Uhud`dur, Terk Etmemek Lazım

01.01.2015 16:57
Yeni Bir Dünya
9716
Mehmet Lütfi Arslan

Ağabeyimiz hep Okçular Tepesi’nde yaşadı. Uhud’u hiç terk etmedi. Bulunduğu tepenin çile, sıkıntı, sabır ve sebat ile beklemeyi gerektiren bir yer olduğunu biliyordu. Aşağıdaki cümbüşün ve ganimetin derdine düşmemesi gerektiğini de… Bir ömür öyle yaşadı ve bu satırların yazarının bir kurşun gibi yüreğine oturmuş o sözleri hepimize emanet ederek aramızdan ayrıldı: “Burası Uhud’dur kardeşim, terk etmemek lazım…”

4 Aralık Perşembe. GENÇ ofisteyiz. Sabah vakti. Çalışma arkadaşlarımızla mutad haftalık hasbıhaldeyiz. “Muhammed Mustafa” kitabından okuyoruz. Bahis Uhud. Okçular Tepesi’ni terk edenler. İçimiz sızlıyor. Ama içimizin sızısına sebep sadece bu değil. Okunan kitabı dinleyen herkeste derin bir keder var. Seherde alınmış bir haberin kederi bu. GENÇ’e çıktığı ilk günden bu yana omuz vermiş, hamilik yapmış kıymetli bir büyüğümüz, Fahreddin Tivnikli ağabeyimiz sabahına vardığımız gece dâr-ı bekâya göç eylemiş. Gözlerde buğu var, seslerde titreklik…

Benim sesim ayrı titrek ama. Uhud’u okuyorum. Okçular tepesinin boşalışı içimi dağlıyor. Ama paylaşmadığım bir Uhud’um daha var benim. İçimde kurşun gibi bir söz. Önceki hafta sonundan kalmış. Gece vefat haberini aldığımız ağabeyimizle son telefon konuşmamızdan kalan o söz: “Uhud’dur kardeşim burası, terk etmemek gerek…” Uhud vurgusu, “Muhammed Mustafa” kitabının muhterem müellifine ilişkin yakışıksız bir habere zamanında müdahale edilememesinden. Ben, “mühim bir haber değildi, o yüzden size iletme ihtiyacı hissetmedik” diyecek oluyorum; dinlemiyor, yine aynı sözü tekrar ediyor: “Uhud’dur burası, terk etmemeli…” Ve vefatını haber aldığımız o sabah, önümde Uhud bahsi, gönlümde Uhud hissi, “bu ne tecelli” diyorum. Uhud bir ukdedir artık içimde.

Uhud demekte haklıydı ağabeyimiz, çünkü kendisi Uhud’un vefalılarındandı. Okçular Tepesi’ni hiç terk etmemişti. Bulunduğu yeri, zamanı ve vazifesini hep müdrikti. Hep razı ve hep şükür halindeydi. Vefatına yol açan hastalığın ilk başladığı günlere gidiyor zihnim. Kilo kaybı ile başlayan rahatsızlığı teşhis edildiğinde büründüğü mütevekkil hal ne kadar da manidardı. Alternatif tıpla uğraşan bir uzman “hayret ediyorum, hastalığını bir imtihan olarak görmüyor, inanamıyorum” demişti. Şaşırmış ve “imtihan olarak değilse ne olarak görüyor o zaman?” diye sormuştum. “Nimet demişti, hastalığını kendisine bahşedilmiş bir nimet olarak görüyor.” Hastalığı nimet olarak görmek… Bunu bir şükran hissiyle söylemek değil, bütün zerreleriyle yaşamak… Hani “vallahi kazandım” diye son nefesini veren Amir İbni Füheyre gibi… Tedavisi çok zor bir hastalığı, isyan şöyle dursun, bir kazanç olarak görüp sevinmek ne muazzam bir yücelişti. Ve her hatırı sorulduğunda klasikleşmiş, kendisi ile beraber anılacak o sözlerle mukabele etmek ne muhteşem bir tevazuydu: “Yerleri yalasak şükrünü eda edemeyiz…”

Hastalığının fark edildiği ilk zamanlarda mütebessim bir çehre ile anlattıkları hala kulağımdadır: “Vücutta şu kadar trilyon enzim var ve hepsi mükemmel çalışıyor. Ben bunlara şükür mü edeyim, yoksa içlerinden birisini çalışmayı durdurmuş, hata vermiş, ona isyan mı edeyim? Ben şükrü seçtim…” Vücudun bağışıklık sistemini yok eden hastalık bir ara o kadar şiddetlenmişti ki, basit sayılabilecek bir virüsün bile ölümcül hale geleceği uyarısı yapılmıştı. Nasıl olduysa o virüs vücuda girdi ve normalde bir titreme ya da hapşırık ile atlatılabilecek basit bir soğuk algınlığı tam 8 saat boyunca kendisine ecel teri döktürdü. O bunu acı ve fakat huzurlu bir eda ile ne güzel anlatmıştı: “Böyle zamanlarda hiçbir şeyin size yardım edemeyeceğini, sadece ve sadece Rabbinizle baş başa kaldığınızı hissediyorsunuz. O zaman dönüp işte, “Ya Rabbi, geldim kapına, senden başka yardımcım yok” diyerek iltica etmek istiyorsunuz. Bir vesile lazım değil mi? Dönüp şununla huzura kabulümü isteyeyim, şununla kapısını çalayım dediğiniz bir vesile… Ömür bir şerit gibi geçiyor gözünüzün önünden. Bir şey arıyorsunuz, ufacık bir şey… Bulamıyorsunuz. Bir ömrü böyle bir vesile edinemeden boşa geçirdiğinizi anlıyor ve boynunuzu büküyorsunuz...”

Biz de boynumuzu büküyoruz. Mücahede ve sabırla geçen bir ömrün sahibinden bu sözleri duyup da bunu yapmamak elde değil ki! “Kim İslam’da iyi bir çığır açarsa açtığı çığırın ecri ve kendisinden sonra, onunla amel edenlerin ecirleri, sevaplarından hiçbir şey eksilmeden ona aittir” hadisi ışığında yaşanmış bir hayattı onunkisi ve bizler gün gün, ay ay, yıl yıl, hadise hadise bu hayatın şahitleriydik. Evladı, malı ve canı ile sınanmış bir dertlinin kendisi ile ilgili düştüğü bu derde bakıp da hala nasıl dertlenmez, hala nasıl akıbetimiz hakkında bir endişeye kapılmazdık ki? O gün de aynı şeyi düşünmüştüm, şimdi de buraya kaydediyorum: “Hesabını nasıl vereceğim” derdine düşülmüş bir hayat, aslında başka hayatların hesabının dermanı olma yoluna girmiş bir hayattır. Kendi akıbetinin samimi derdi ile koşturanlar, alınırlar başkalarının önüne konur, “işte yürüyecekseniz, böyle yürüyün, işte böyle koşun” dercesine önderler kılınırlar. Kıymetli ağabeyimiz işte böyle bir derdin ve o dertle derman olmuş bir hayatın sahibiydi.

Yanındakiler, yıllar önce yapmış olduğu bir kazanın acısı ile hep hemhal olduğunu bilirler. İlk gün geçmiş olsun için gelenlere “ne olur artık nasıl oldu diye sormayın, her soruşunuzda ben o anı tekrar tekrar yaşıyorum” şeklinde yüreğinden kopan çığlık ne kadar insaniydi! Yıllar sonra mahdumunun komaya girdiği bir başka kazada, minibüsün şoförü kardeş, başı önde yanına geldiğinde ona, “kaldır başını kardeşim, sen başını öne eğecek bir şey yapmadın…” diyebilecek metanet sahibi de oydu. Komadaki oğlunu ziyarete gelen arkadaşlarına, pencereden onu gösterip: “bakın Mustafa’mın hiç namaz borcu yok…” diye o acının içinden bile başkasına derman çıkaracak kadar aşkın gönüllü de yine o…

“Hesabını nasıl vereceğim” derdine düşülmüş bir hayat, aslında başka hayatların hesabının dermanı olma yoluna girmiş bir hayattır. Kendi akıbetinin samimi derdi ile koşturanlar, alınırlar başkalarının önüne konur, “işte yürüyecekseniz, böyle yürüyün, işte böyle koşun” dercesine önderler kılınırlar. Kıymetli ağabeyimiz işte böyle bir derdin ve o dertle derman olmuş bir hayatın sahibiydi.

Fahreddin Bey ağabeyimizi anlatan en güzel ifade, kurucusu ve ömrü boyunca sevdalısı olduğu Hüdayi Vakfı’nın sloganı “derya gönüllü” ifadesidir. Derya gönüllü, bugün kimin kalbine hangi sevinci salabilirim, hangi yaraya merhem olur, hangi hayrı yapabilirim derdi ile yaşayan insandır. Kökleri, ailesi, çevresi, eğitimi ve pratik zekâsının bileşimi ile ortaya çıkmış şahsiyeti, samimiyeti ile taçlanan pozitif enerjisi ile cidden özgün ve özel bir insandı Fahreddin ağabeyimiz. Hizmet ehli olarak gördüğü herkese her zaman ve her zeminde sıradan değil özgün, lalettayin değil ayrıntılı proje önerileri sunardı. Şimdilerde popüler olmuş tabiriyle tam bir sosyal müteşebbisti. Hayra öncülük etmek, yeni hayır kapılarının açılmasına vesile olmak temel vazifesiydi, son günlerinde bile ayağa kalkıp yeni işlere girişmek, yeni projelere omuz vermek gayretindeydi. GENÇ bu anlamda hep gündemindeydi, gönlündeydi, zihnindeydi. Son görüşmelerimizin birisinde söylediği o tatlı sert “iyi tamam da bir depara kalkamadınız kardeşim…” ifadesindeki ince sitem hep bizimle kalacak. Biz depara kalkmayı başarsak da Fahreddin ağabeyimizin bundan duyacağı sevincin eksikliğini, ona bu hissi yaşatamayışımızın acısını hep hissedeceğiz, çünkü bizi, koşumuzu ve performansımızı sahiplenişindeki babacanlık ve şefkatin yeri dolmayacak.

Hakk’a yürüdüğü gece, 30 yıl beraber hizmet ettikleri bir kardeşi onu rüyasında gördü. Beşuş bir çehre ile ‘Yusufcuğum, yeni bir başlangıç yapıyoruz. Her şey çok güzel olacak…’ diye hitap ettiği kardeşi uyandığında telefonuna gelen vefat mesajını gördü. Ağabeyimiz, tam da dediği gibi yeni bir yere başlangıç yapmıştı; bu kesindi. Ama şu da kuvvetle muhtemeldi ki bu başlangıç her şeyin çok güzel olduğu bir başlangıç oldu, çünkü ömrü boyunca hep o güzel başlangıcın rüyası ile koştu, onun için yoruldu, herkesin içinin genişlediği gıpta edilesi bir cenaze merasimi ile uğurlandı.

Bir Karadeniz seyahatinde: “Her yerin bir sahibi vardır, ona selam vermeden, hediye takdim etmeden o yere giriş yapmamak lazım…” demişti. Gittiği her yerde bu edebi muhafaza eden kıymetli ağabeyimiz inanıyoruz ki son gittiği yerin sahibinin himayesindedir, çünkü muhtemeldir ki yeni yerine de bir ömür dikkat ettiği o edep ile girmiş ve bunu, yeni yerinin sahibine selam vererek, hediyeler takdim ederek yapmıştır. Arkasından gönderilen 10 bini baliğ hatmin bu hediye bahsinde değerlendirilmesi niyazımızdır.

Ağabeyimiz hep Okçular Tepesi’nde yaşadı. Uhud’u hiç terk etmedi. Bulunduğu tepenin çile, sıkıntı, sabır ve sebat ile beklemeyi gerektiren bir yer olduğunu biliyordu. Aşağıdaki cümbüşün ve ganimetin derdine düşmemesi gerektiğini de… Bir ömür öyle yaşadı ve bu satırların yazarının bir kurşun gibi yüreğine oturmuş o sözleri hepimize emanet ederek aramızdan ayrıldı: “Burası Uhud’dur kardeşim, terk etmemek lazım…”

BU YAZIYI BEĞENİN:

Yazar Hakkında

Mehmet Lütfi Arslan

1972 yılında Vezirköprü’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Merzifon’da tamamladı. 1995 yılında Marmara Üniversitesi İngilizce İşletme bölümünden mezun oldu. Aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’de İnsan Kaynakları Yönetimi dalından yüksek lisans ve İktisat Tarihi kürsüsünden doktora derecesi aldı. 2000-2002 yılları arasında ABD’de bulundu ve Georgetown Üniversitesi Communication, Cult...

Fikrinizi / Yorumunuzu Bizimle Paylaşın...

Son Manşetler

  • GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!

  • Bizlere Mescid-i Aksa`nın da Özgürlüğünü Göster Rabbim!

  • GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!

  • Mü`min Firasetine Her Zamankinden Daha Çok Muhtacız

  • GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!

  • Kötülüre Karşı Farkındalık Şart

  • GENÇ Dergi Ekim 2024 Sayısı Çıktı!

  • Bazen Etkili Bir Kulüp, Bir Ömrü Işıldatır!

  • GENÇ Dergi Eylül 2024 Sayısı Çıktı!

  • Çiçeği Erkeklere Kaptırdık

  • GENÇ Dergi Ağustos 2024 Sayısı Çıktı!

  • Güzel Olacağım Derken Ucube Hâle Gelmemek Lazım!

  • GENÇ Dergi Temmuz 2024 Sayısı Çıktı!

  • Renkli Propagandanın Ardında Çok Büyük Dramlar Var

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • Tümü

Benzer Yazılar

İnsanı Güncelle ki İslam`la Dirilsin
İnsanı Güncelle ki İslam`la Dirilsin
Bir güncelleme ihtiyacınd...
Kavga, Hayat Tarzı Kavgasıdır
Kavga, Hayat Tarzı Kavgasıdır
İnsanın kıymeti kimlerle,...
Yeni Dönemin Şifreleri
Yeni Dönemin Şifreleri
Yeni dönemde dikkatimizi ...
Son Adaya Gidiş Kılavuzu
Son Adaya Gidiş Kılavuzu
Kalbinin derdine düşenle...

Genç Dergisi 194. Sayı

POPÜLER YAZILAR

  • Son Eklenen
  • Çok Okunan
  • Haber Merkezi

Bizlere Mescid-i Aksa`nın da Özgürlüğünü Göster Rabbim!

GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!

GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!

Mü`min Firasetine Her Zamankinden Daha Çok Muhtacız

Kötülere Karşı Farkındalık Şart

GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!

GENÇ Dergi EKİM 2024 Sayısı Çıktı!

Genç Dergi Mayıs Sayısı Çıktı! 8431394

Bagamoyo Afrika... 4919244

Kasım Sayımız Çıktı! 3498134

Hangi Filmi Neden İzleyelim? (Özel Çalışma) 1187612

Bkz: Doğu Türkistan 480159

En Güzel Cuma Hediyeleri! 287541

10 Soruda Sen Kimsin? 276033

31.12.2024

GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!

01.12.2024

GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!

01.11.2024

GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!

02.10.2024

GENÇ Dergi EKİM 2024 Sayısı Çıktı!

01.09.2024

GENÇ Dergi Eylül 2024 Sayısı Çıktı!

31.07.2024

GENÇ Dergi Ağustos 2024 Sayısı Çıktı!

20.06.2024

Dertle Yüzleşince Dertler Yüzleşince

Tüm Videolar

Video GENÇ

En Önemli Yetenek: Sunum!
Takip Edin

GENÇ Twitter Akışı

@gencdergi kullanıcısından Tweetler
TÜM FOTOĞRAFLAR

FOTOĞRAF GALERİSİ

  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
TÜM YAZILAR

GENÇ BİLİM

  • Yazmak Üzerine Bir Swot Analiz
    İnsanlığın tekâmül süreci...
  • Adâb-ı Muâşeret Hastalıkları ve Edebî İyilik Hâli
    Âdâb-ı muâşeret hastalıkl...

GENÇ FACEBOOK AKIŞI

Genç Dergi

İLETİŞİM

Reklam
ABONE OL!
Künye
Yazarlar
İletişim

GENÇ'ten

GENÇ'e Yazı Gönder
Yazı Atölyesi
Fotoğraf Atölyesi
Psikolojik Danışman
Ödüllü Test










GENÇ Bilişim © 2006 - 2025 . Tüm Hakları Mahfuzdur.
  • Twitter
  • Facebook
  • RSS