
Birtakım çevrelerin “Erdoğan’ın yalnızlaşan yeni Türkiye’si” söylemini sloganlaştırılmaya çalıştığı bir dönemde ironik bir biçimde Türkiye, son yılların en yoğun diplomasi trafiğini yaşadı.
Üst düzey ziyaretlerin biri biterken diğeri başladı. Bir lider giderken diğeri geldi. Hristiyanların ruhani lideri Papa Francis, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, İngiltere ve İtalya Başbakanları, Katar Emiri başta olmak üzere inanılmaz düzeyde yoğun bir diplomasi trafiği vardı sadece geçen ay. Gelen misafirlerin yanı sıra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ziyaretleri, Türkiye’nin G-20 dönem başkanlığını üstlenmesi gibi bir yığın uluslararası diplomatik ataklara rağmen hâlâ “yalnızlaşan Türkiye” söylemi ne kadar gerçeği yansıtıyor?
Peki neden ve kimler bu söylemi ağızlarına sakız ediyor?
Hem içeride hem dışarıda birkaç çevre var. İçerideki vesayetçi çevreler bunların başında geliyor. İçerideki algı operasyonları tutmayınca dışarıda oluşturulmak istenilen algıdan medet umuluyor.
“Türkiye’nin yalnızlaştığı” iddiasını dillendiren dışarıdakilerin derdi ise Türkiye’nin Batı vesayetindeki dış politika anlayışını değiştirmesi. Türkiye’nin son yıllarda Batı adına değil de kendi misyonu adına bir politika geliştirmesinden söz konusu çevreler çok rahatsız.
Hem içerideki hem dışarıdaki söz konusu çevreleri çok daha rahatsız eden durum ise bütün tehditlere, ayak oyunlarına, şantajlara, siyasi komplolara rağmen Türkiye’nin bu duruşundan geri adım attıramamalarıdır. Türkiye’nin geçmişte olduğu gibi parmak sallamayla hizaya soktukları ülke olma konumundan hızla uzaklaşmış olması son derece rahatsız ediyor hem içerideki hem dışarıdaki vesayetçi odakları…