Bir kısım ulema sabrın, bir kısım ulema da şükrün daha faziletli olduğunu söylemektedirler. Bir kısım ulema da sabırla şükrün fazilette eşit olduğu kanaatindedirler.
Nitekim Hz. Ömer radıyallahu anh:
“Farzedelim ki sabır ve şükür iki devedir. Ben bunlardan herhangi birine binmek hususunda tercih yapmazdım.” demektedir.
Eyyüb aleyhisselam, hastalığı şiddetlenip ağrıları arttıkça sabrediyor, sabrına denk bir şekilde de:
- Ya Rabbi ! Sana şükürler olsun. Dilim sıhhatli, Seni zikrediyorum. Ya dilim de Seni zikretmeye güç yetiremese idi halim nice olurdu? diye şükrediyordu.
“Bir devirde hükümdarlardan biri, bir şahsı hapishaneye attı. O kişinin salih bir arkadaşı vardı. Ona, başına gelenden dolayı Allah’a şükretsin diye haber gönderdi. Adamcağıza hapishanede çeşit çeşit işkence ediyorlar, dövüp sövüyorlardı.
O salih arkadaşı yine ona:
- Allah’a şükretsin, diye haber gönderdi.
Bir gün hapishaneye bir Mecusi getirilip zincire vuruldu. Zincirin bir ucu da bu adamın ayağına bağlandı. Mecusi ishal hastalığına yakalanmıştı.
Sık sık helaya gidip geliyor, her gidip gelişinde bu adam da zincirle bağlı olduğu için Mecusi’yle helaya gidip geliyor, Mecusi’nin işi bitene kadar, başında bekliyordu.
Arkadaşı ona yine haber gönderdi:
- Allah’a şükretsin.
Adamcağız inleyerek:
- Ne zamana kadar şükredeceğim, Bundan daha büyük bir musibet olur mu? dedi.
O salih arkadaşı ona şöyle haber gönderdi:
- Mecusi’nin ayağına bağlanan zincirin bir ucunun senin ayağına bağlandığı gibi, onun belinde bir küfür alameti olarak bağlanmış olan zünnar, ya senin de beline bağlansaydı halin nice olurdu? diye haber göndererek onun Allah’a şükretmeye devam etmesini istedi. Bir Müslüman için en büyük nimet imandır. Allah muhafaza buyursun, imanı zayi etmek kadar büyük bir musibet düşünülebilir mi?
Bir kişi, Sehl bin Abdullah Tüsteri’ye gelerek, bir hırsızın evine girerek bütün eşyalarını alıp götürdüğünden şikayette bulunmuş.
Sehl bin Abdullah Tüsteri.
“Allah’a şükret. Ya şeytan kalbine girip de imanını çalsaydı, halin nice olurdu?” demiş.