“İnsanoğlu anasının karnından çıktığı an doğmaz yalnızca, hayat kendisini defalarca yeniden doğurmasına mecbur kılar.”
İspanyolca dilinin en etkili kalemi. Tüm dünyada 30 milyonu aşkın okura ulaşan Yüzyıllık Yalnızlık isimli kitabın sahibi. 20. yüzyılın en etkili yazarlardan. Sosyalist fikirlerini açıkça söyleyen, şöhretten uzak yaşayan, Latin Amerika edebiyatını taçlandıran Nobel ödüllü bir kahraman: Gabriel Garcia Marquez.
Mart 1927’de Kolombiya’nın Aracataca kentinde doğar. Asıl adı Gabriel José de la Conciliación García Márquez’dir. Lakabı ise Gabo’dur. Geniş bir ailenin içinde büyür. Bu durumu ilerde fırsata çevirecek, yazarlık hayatı için iyi bir sermaye oluşturacaktır. Zira, tüm eserlerinin temel kaynağının çocukluk yılları olduğunu söyler. 19 yaşına geldiğinde Cartagena Üniversitesi’nde hukuk okumaya başlar, fakat devam edemez. Uzun yıllar gazetecilik yapar, öykü yazmaya 20’li yaşlarında başlar.
23 Yaşında Yazılan Roman
İki iç savaşa katılır. Liberal bir insan hakları eylemcisi olan büyükbabasının siyasi eğiliminden etkilenir. Büyükannesinin anlattığı halk hikayeleri ve masallar ile büyür. Bu masal anlatma tarzını, özgün bir biçime sokarak eserlerinde kullanır. 1954 yılında çalıştığı gazete tarafından Roma’ya gönderilir. Ömrünün büyük bir bölümünü Paris, Venezuela ve Mexico City başta olmak üzere yurtdışında geçirir. Romanlarının ünlenmesine rağmen gazeteciliği bırakmaz. Yazı hayatında, William Faulkner’den etkilendiği söylenir. İlk romanını bitirdiğinde sadece 23 yaşındadır.
İlk önemli eseri Yaprak Fırtınası olur. 1961’de Albaya Mektup Yazan Kimse Yok ismiyle yayımladığı romanını, Hanım Ana’nın Cenaze Töreni (1962), Kötü Saatte (1962) isimli öykü kitapları izler. Kolera Günlerinde Aşk çok satan kitapları arasındadır, burada anne-babasının ilişkisini anlatmıştır. En meşhur romanı olan Yüzyıllık Yalnızlık, 1962’de yayımlanır ve Nobel Edebiyat Ödülü’nü Marquez’e kazandırır. Bir eleştirmenin “Yüzyıllık Yalnızlık’ı ne kadar zamanda yazdınız?” sorusuna “Tüm yaşamım boyunca” yanıtını vermiştir.
New York Times’in kitap övgüleri çok sağlıklı olmasa da Yüzyıllık Yalnızlık hakkında söylediğini kayda geçirelim: ‘‘Tüm insanlık için Eski Ahit’ten bu yana okunması gereken ilk edebiyat ürünü.’’ Ülkemizin önemli edebiyat eleştirmenlerinden Semih Gümüş’e göre Yüzyıllık Yalnızlık olağanüstü bir romandır ve dünyayı yerinden oynatmıştır. Abartılı yüceltmeleri bir tarafa bırakarak rakamlar üzerinden konuşacak olursak şöyle bir tablo çıkıyor karşımıza: Yüzyıllık Yalnızlık Marquez’in günde 6 paket sigarayla, 18 ay eve kapanması sonucunda ortaya çıkar ve İspanyolca ilk basımı bir haftada tükenir. 50’ye yakın dile çevrilen bu kitap tüm dünyada 30 milyonun üzerinde satış yapmıştır.
Fidel Castro İle Dostluk
Marquez’in yazıları canlıdır, dil zenginliği ve derin hayal gücü hayranlık uyandırır. Sosyalist görüşlerini kitaplarında anlatmaktan kaçınmaz. Ünlü komünist lider Fidel Castro ile dostluğu vardır ve hatta bu dostluğu ile ilgili bir kitap ülkemizde de yayımlanmıştır. Bir röportajında “Dünyanın sosyalist olmasını istiyorum ve inanıyorum ki er ya da geç öyle olacak” demiştir. Sosyalist örgütlerle de bağını gizlemez, ABD’ye girişi yasaklanmıştır. Marquez’i okurken, onun hangi ideolojik görüşlere sempati ile yaklaştığını bilmekte fayda var.
“Her roman karakteri şahsen tanıdığın, hakkında bir şeyler duyduğun, okuduğun kişilerden oluşan bir kolajdır” diyerek, okurun roman karakterleriyle neden bu kadar samimi ilişki kurabildiğini özlü bir şekilde ifade eder. 20. yüzyılın en etkili yazarlarından kabul edilen Marquez, hem Latin Amerika edebiyatından etkilenir, hem de o edebiyatı etkiler. Onunla beraber tüm dünya, Latin Amerika kıtasını yeniden keşfeder. Öncü bir yazar olarak ‘büyülü gerçeklik’i kurar. Doğa üstü anlatımlara çokça yer vermesinden ötürü böyle denmiştir. Pek çok büyük yazar içinde Marquez’i ayıran temel şey, öncü olmasıdır. Bize yeni şeyler söyler, yeni bir rüzgar yaratır, yeni bir renk, yeni bir nefes.
Son 30 yılını Meksika’da geçirir ve son yıllarda kamuoyunun karşısına pek çıkmaz. Ölümünün öncesindeki iki yılı “bunama” rahatsızlığı ile geçirmiş ve bu yüzden yazmayı bırakmıştır. Geçtiğimiz Nisan ayında, 87 yaşında hayata gözlerini yuman Marquez’den geriye, okunduğu zaman damağımızda tarifsiz lezzetler bırakan eserleri ve sadık okurları kaldı. Ölümünün ardından kitapları tekrar çok satanlar arasına girdi. Son söz ondan olsun: "Hiçbir şey insana, kendi ölümü kadar benzeyemez."
Çok Tanıdıktı 
TAHA KILINÇ
Latin Amerika edebiyatının en parlak temsilcilerinden Gabriel Garcia Marquez, ardında ölümsüz eserler bırakarak hayata veda etti.. “Büyülü gerçeklik” akımının öncülerinden kabul edilen Marquez’in anlattıkları belki dünyanın öbür ucunda yaşanmış (belki de hiç yaşanmamış!) şeylerdi, ama kesinlikle hepsi de çok tanıdıktı.. Çocukluğunu Toroslar’ın başındaki yaylalarda ve Akdeniz’in sıcak ovalarında geçirmiş biri olarak, Marquez’in kaleminden Karayipler’in batıl inanışlarını, geleneklerini, sıcak yazlarını, tozlu yollarını, muz plantasyonlarını, badem ağaçlarını, hayal gücü doruklarda gezinen büyükanne ve büyükbabalarını okurken, “Bu kadar benzerlik nasıl olabiliyor?” diye sorduğum çok olmuştur.. Şunu söylemek yanlış olmaz: Marquez, Karayiplerden Akdeniz’e uzanan görünmez ve kopmaz bir köprü kurdu; yazdığı her bir satır, bu köprünün eskimez taşları olarak gözlerimizin önünde duruyor...