Birileri dertlenir, yerinde duramaz olur, bir köşesinden başlar -ki o köşe gözü parlayarak bakan, bıyığı yeni terlemişin kalbinin köşesidir- sonra himmet, ufuk ve samimiyet kadar kapılar açılır. Arkasından imkân da gelir, insan da, mekân da…
Birkaç zamandır, bir gençlik hareketine ihtiyaç olduğu dillendiriliyor. Bu iddiayı dillendirenler, şimdiki gençlerin elinden tutan ve onları müspet yollara yönlendiren çaplı bir hareket olmadığından dem vuruyorlar. Kimi on küsur senedir iktidar olanları yeterince bu işi ciddiye almamakla suçluyor, kimisi de mevcut çalışmaların başındakileri ufuk ve gayret eksikliği ile… Doğrusu haksız oldukları noktalar yok değil. Bu satırların yazarının da zaman zaman sözünü ettiği bir gençlik dili oluşturamamak başta olmak üzere, seçkincilik, vakıayı okuyamamak, sözümüzü ve işimizi çeşitlendirememek gibi daha da tafsilatlandırılabilecek çok sıkıntımız var. Dönüp gençlere sorulduğunda onların da söyleyecek çok sözü var şüphesiz. En başta gençlik çalışması yaptıklarını iddia edenlerin gençlere ne kadar erişebildikleri ortada ki Hoca’nın hem davalıya hem davacıya “haklısın” demesi gibi bir müşkül içindeyiz. O da haklı, bu da haklı, olur mu böyle? Siz de haklısınız, ne diyelim? Ama şu var ki herkesin haklı olduğu yerde hak yoktur, ancak vazife vardır. Gelin bu vazifeyi bulmaya çalışalım şimdi.
İlk tespit: Tabiat boşluk kabul etmez. Bir gençlik hareketi boşluğundan dem vuranlar, fena halde yanılıyorlar, çünkü boşluk bir ihtiyaca binaendir. İhtiyaç yoksa boşluk da yoktur. İhtiyaç yok mu peki? Muhtaç yoksa ihtiyaç da yoktur. Gençler muhtaç değil, müstağniler. Hepsi yetişme tarzı ve zamanlarının tabiatı itibarıyla ilgi zengini olmuş durumdalar. Herkes onlarla fena halde meşgul, herkes onları avlamaya çalışıyor. Onlar da fena halde bunun farkındalar. Böyle boğazlarına kadar mesaj, nazar ve ilgi ile dolmuşlarla ne hareket olur, ne de bunlara yönelik bir hareket olur. Hareket, biraz aç kalmaya raci bir iştir. Aç yoksa açık da, boşluk da yoktur, bu bir.
Hareket yok diye hareketsiz kalınır mı peki? Olur mu öyle şey? Bir şeyler yapalım diye bekleyenler, soru ve tartışma ile vakitlerini zayi ededursunlar, iş yapanlar almış yükünü gitmektedir. Bu işin en nazik tarafı, hiç öyle lafını yapmaya gelmemesidir. Birileri dertlenir, yerinde duramaz olur, bir köşesinden başlar -ki o köşe gözü parlayarak bakan, bıyığı yeni terlemişin kalbinin köşesidir- sonra himmet, ufuk ve samimiyet kadar kapılar açılır. Arkasından imkân da gelir, insan da, mekân da… Bu hep böyle olmuştur, hep de böyle olacaktır. Asıl olan o dertlinin alâyişsiz, tantanasız yola düşmesidir. O şekilde yola düşenler zaten düşmüştür, çalışan çalışmakta, yürüyene yollar zaten açılmaktadır. O anlamda ortada boşluk filan da yoktur; boşluk, bir gençlik hareketi boşluğu olduğunu düşünenlerin zihinlerindedir, başka bir yerde değil. Niye böyledir peki? Çünkü onlar ne gördülerse kendilerinden sonra gelenlerde de aynısını görmek istiyorlar. Dünün insanları dünde kalmıştır cancağızlar. Ölüler dirilmez. Kadavrayı pudralamak da işe yaramaz. Zaman, yeniden doğurmak zamanıdır. Dertlenenler, zaten doğuruyorlar. Ama bu zamanlarının çocuğu oluyor, sizin görmek istedikleriniz değil. Konuşanlar o yüzden er iseler, adam doğurmaya girişsinler. Adam doğurup ya yol açsınlar, ya da adam doğuranların yolundan açılsınlar, kenara çekilsinler.
Zamane gençleri farklıdır, doğru. Bunlar öncekilere benzemez, doğru. Herkes zamanının çocuğudur. Bu, herkesin ancak kendi vüsati çapında nimet ve külfete sahip olduğu anlamına gelir. Dert de derman da kişiye ve zamanına özgüdür, çünkü herkes farklı yaratılmıştır. Hoş İbn-i Haldun “suyun suya benzediği gibi geçmiş olaylar da geleceğe benzer” demiştir ama insanlar birbirlerine benzemezler. Herkes ayrı bir muratla yaratılmıştır, herkes kendine özgü yolunu aramaktadır. Ayrı yol demek, ayrı imkân ve sıkıntı demektir. Yollar aynı yere çıkabilir ama nasıl çıktığını sadece yola düşen bilir. Her nesil kendi özgün yorumu içinde yolunu yürür, vakti geldiğinde de hesabını verir.
Hayat öyle adil bir öğretmendir ki herkese lazım geleni bir şekilde öğretir. Kaldı ki hepimizin mürebbisi aynıdır: Rabbimiz. Kimsenin hakiki mürebbimiz Rabbimizle aramıza girmeye hakkı yoktur. O alır, kendisi terbiye eder. Birilerini terbiyesine memur kılabilir, bu memur kılınanın bahtıdır. Ama kimse amir değildir, sadece memurdur. Öğrenen kendi öğrenir. Alan kendi alır. Gençler için de bu böyledir. Ne yaparlarsa kendileri yapar, neye niyet ederlerse onu bulurlar. Peki, nedir o halde vazife?
Vazife tashih-i niyettir. Burada, özellikle bir şeyler yapma derdinde olanları, öncekilere ya da sonrakilere bağlayacak tek nokta niyet talimidir. Aktarılacak, benimsetilecek, öğretilecek, miras bırakılacak tek şey halis niyettir. Niyet: Niye yaşayacak, ne için yola düşecek, neyin derdine düşüp, neyi hedefleyecek bu gençler?
Öncekiler ya da “ne olacak bu gençlerin hali” diyenler gençlere neye niyet etmeleri gerektiği konusunda güzel örnek olup olmadıklarına baksınlar. Bunun yolu niyetlerin samimiyetinden geçer. Hayatlarımız ve işlerimizin neticeleri niyetlerimizin samimilik derecesini bütün çıplaklığı ile gösterir. İşimiz aynamızdır, ne konuşsak da gözükeni değiştirme şansı yoktur.
Bir gençlik hareketini niye istiyoruz sorusu herkesin niyetini açık edecek bir sorudur. Niyetlerin açık olması ancak oturup konuşmaya yarar, daha fazlasına değil. Daha fazlası halis niyetle yola düşürülmeye bağlıdır. Ne “yola koyulmak”, ne de “yola düşmek” dedim, “düşürülmek” dedim. Bizim içimize bakan ve fakat dışımızda gerçekleşen bu fiil temiz bir niyetin nasip olması ile mümkündür, bu ise liyakat gerektirir. Çok mu karışık oldu, peki toparlayayım: Bir gençlik hareketi ancak layık olana nasip olur. Liyakat temiz niyete bağlıdır. Niyet ise yöneldiğimiz yönü gösterir. Kapı da nereye dönersek oradan açılır.
Hasan Basri’ye “neden filancanın cenazesine iştirak etmediniz” diye sormuşlar, “niyet hâsıl olmadı” diye cevap vermiş. İş yapmak ya da yola düşmek için niyet şarttır. Niyetsiz sonuca ulaşılmaz. Niyet niye hâsıl olmaz peki? Muhtemelen yöneldiğimiz yönde ya da umduğumuzda hayır olmadığı için… Bugün bir gençlik hareketi boşluğunun var olduğunu düşünenler, böyle bir hareketten nasıl bir semere bekledikleri noktası ile yüzleşmesi gerekenlerdir. O nokta dünya kokuyor çünkü…