“Şükürsüz” sıfatı ağır bir itham, insan olana. Şükürsüzlük ciddi bir yara. Tazelenme adına… Niyet ettim şükür gözlüğü ile dünyaya bakmaya.
Şükür’ün çok sade bir anlamı var: iyilik bilme, nimete karşı memnunluk gösterme. Bu kadar sade bir tanım, kolay bir davranışmış gibi görünüyor. Fakat Kur’anî ifadelerden de anladığımız üzere, insan maalesef çok şükreden bir varlık değil. Maalesef dememizin asıl nedeni, şükürsüzlüğün sadece insanın kendi bünyesinde değil, toplum hayatında da ciddi bir yaraya dönüşebilir olması. Şükür, sadece Yaradan’ına karşı bir bilinç yapısı değil. Peygamberimiz’den öğrendiğimiz o ki, insanlara teşekkür etmeyi bilmeyenlerin hakkıyla Hakk’a şükretmeleri de zor. Allah ile arası çok iyi olup da, yarattıkları ile arası kötü olan var mıdır? İçinde şükür fidanı yeşermemişse insanın, ne kulları ile ne de Allah ile iyi bir bağlantı kuramıyor demektir.
Nimet karşısında, nimeti takdir etmenin, nimete ulaşmamıza vesile olanlara teşekkür etmenin, kişide inşa ettiği bir şeyler var. Tevazudan başlatabiliriz bu inşayı, haddini bilmekle, merhametle devam ettirebiliriz. Şükürsüz insan ise hiçbir zaman memnun olmadığı için etrafındakilere -tabiri caizse- ‘ızdırap oluyor’. Şükürsüzlüğün bir göstergesi de eldeki ile memnun olmamakla birlikte sürekli daha’sını istemek.
Ev hali, kişinin huyunu suyunu belli etmede çok verimli bir alandır. Bu yüzdendir ki peygamberliğine en büyük delillerden biri de o Üsve-i Hasene’nin, hanımının şahitliğidir derler. Kaçımızın babası/kocası/hanımı, “bana bu gece evliyalık payesi verildi” dese gözümüzü kırpmadan onaylayabiliriz? Yahu daha geçen gün ben çağırmasam sabah namazın kaçıyordu, daha bir hafta öncesinde sünneti kılmadın ya, böyle evliya mı olur? Sen değil misin dünya nimetlerinden hissene düşene şükretmeyen, razı olmayan? Senden evliya oluyorsa…
Elindekinin kıymetini bilmeyen, elinde ne olduğunu da bilmeyendir. O halde ‘daha’sını istemek sana çare olmayacağı gibi, boynundaki zincirlere bir yenisini eklemekten başka bir şey olmaz. Her ‘daha’da biraz daha daralan, zor nefes alan, gözleri kızaran, yere göğe sığamayan birine dönüyor insan. Önce elini aç bak, orada ne var. Önce elini gör, ardından içindekileri. Daha’sını isterken bir yandan avucunun içinde harap ettiklerini gör. Görmedikçe, elimizin içindekilerden yıkılmaya başlayan bir dünya için didinip duracağız demektir. Altında kim kala, kim öle.
“Şükürsüz” sıfatı ağır bir itham, insan olana. Şükürsüzlük ciddi bir yara. Tazelenme adına… Niyet ettim şükür gözlüğü ile dünyaya bakmaya.