
Felaketler, her zaman insanlık için bir turnusol kâğıdı vazifesini görmüştür. Nuh Tufanı’ndan tutun da helak olan kavimlere, savaşlara kadar hep böyledir. Zayıf ruhlular, irade sahibi olmayanlar hep elenmiş, güçlü durabilenler hayatta kalmıştır. Burada bahsedilen yalnızca fiziksel bir güç değil, hatta fiziksel güç hiç değil. Kişinin akli ve ruhi seviyesi bizim için güç kıstasıdır.
Bugün Gazze de, hem felaketi yaşayanlar hem de dünyanın geri kalanı için bir turnusol kâğıdı vazifesi görmektedir. Felaketin içindekiler bir tür sabır sınavındalar. Allah yardımcıları olsun!
Zulmün dışındakiler içinse ayrı bir sınav: Akli ve vicdani melekelerini kuvvetlendirememiş kimseler bir bir ortaya çıkıyor.
Ortaya çıkanların başında da şüphesiz İsrail’in zalimliği geliyor.
Bir diğeri de içimizdeki İsrailliler…
Geçen gün internette bir paylaşıma denk geldim. Bugün Filistin’in kullandığı bayrağın zamanında Arapların Osmanlı’ya karşı isyanlarında kullandıkları bayrağın aynısı olduğu iddia ediliyor. Hemen ardından gelen paylaşımda ise, Filistin başbakanının Türkiye ziyareti sırasında Selahattin Demirtaş’a “Diyarbakır’ın özgürlüğünü görmek isteriz” dediği iddia ediliyor.
Belki ikisi de birer iddianın ötesinde doğrudur.
Fakat;
Bu gerekçeler insanların zulüm altında öldüğü geçeğini değiştirmiyor. Hele çocukların hayatlarını kaybettiğini hiç değiştirmiyor.
Bu gerekçeler, İsrail’in zalimliğini de değiştirmiyor.
Ya da Filistin’in mazlumluğunu…
Bu gerekçelere dayanarak mazlumlar için üzülmemizi eleştiremezsin. Sen üzülmeyebilirsin. O ayrı.
Esasen ayrı da değil. Üzülmemen senin ne olduğunu gösterir. Hayır, “Türklüğünle” ne kadar gurur duyduğunu yahut ecdadına ne denli bağlı olduğunu göstermez. Doğrusu, ne olmadığını gösterir. Mesela insan olmadığını…
Biz üzülüyoruz. Üzülmekten ziyade elimizden geleni de yapmaya çalışıyoruz. Sen, yapmayabilirsin. Senin tercihin. Bu da bizim tercihimiz.
Yani senin tarafın senindir ve benim tarafım benim... Sen turnusol kağıdının bir tarafında, ben diğer tarafındayım.
Senden farklıyım!