
Bakmayın seçimler yaklaştı diye meydanların şenlendiğine… Seçimin olmadığı gün mü vardı ki? Biz bu ay galiba başkaları için seçime gideceğiz. Aslında kızar mısınız bilmem. Ben hep kendim için seçtim ve seçildim.
ayat nedir diye sorsalar seçimdir derdim. Ben doğmadan önce birisi benim cinsiyetim konusunda bir seçim hakkını kullanmış. Bir de içinde dünyaya gözlerimi açacağım ailemi seçmiş benim için.
Sonra anne babam adımı seçmişler. Gülmeyin ve küçüksemeyin. Büyükler; “ İsim, müsemmaya çeker” derler. Hiç önemli olmasaydı, yakışıksız bulduğu isimleri “güzel bulduklarıyla” değiştirir miydi, âlemlerin güzeli… Anne babalarına “çocuklar için ilk görev olarak da” ifade etmezdi…
Sonra onlara bakarak seçimime devam ettim. Daha doğrusu o yaşlarda ben seçmiyordum. Onlar seçiyor ve seçiliyordu. Sonra yaş on ikilere gelince top benim elime geçti. On ikiden vuralım diye hedefi… Hedef mi dedim? Tabii ki tüm bu ve bundan sonra gelecek seçimler, yaratılış hedefim içindi…
Hâsılı o gün bu gündür seçimler yaşarım. Bakmayın seçimler yaklaştı diye meydanların şenlendiğine… Seçimin olmadığı gün mü vardı ki? Biz bu ay galiba başkaları için seçime gideceğiz. Aslında kızar mısınız bilmem. Ben hep kendim için seçtim ve seçildim. Biraz bencilce duygu bulabilirsiniz, hep kendim için deyişimi…
Siz kimler için seçime gireceksiniz peki? Dün yediklerinizi benim için mi seçtiniz? Sahi sizlerin gözleri seçime girer mi? Yani “…Söyle gözlerini haramdan sakınsınlar! “ diye bir emir sizin gözlerinizi bir seçime zorlamaz mı? Yoksa mobese kameraları gibi çekim alanına giren herkesi ve her şeyi incelemeye mi alır?
Mesela benim midem için de seçimi şart koştular. Siz sormadan ben söyleyeyim. Doktorum karışmaz bu işlere… Yani bu emir daha büyük bir yerden geldi. “Üzümünü ye de, bağını sorma” atasözünü (Ne biçim ve kimin atasıysa bunu söyleyen) bana yasakladılar. Önce bağına bakmalı, sonra da üzümünü yemeliymişim.
Seçim yaklaştıkça artar ya heyecan, bende de öyle… Bu günlerde henüz ayın on ikisi gelmeden on ikiden vurmak konulu dil seçimi var. Sizde de var mı bilmem. Muaz’ı bilirsiniz. Genç vali Muaz bin Cebel’i yani… Nasihat isteyince âlemlerin efendisinden; dilini gösterir ve sonunda ilave eder: “Anan seni kaybetsin ya Muaz, insanları yüzüstü cehenneme sürükleyen dillerinin işlediklerinden başkası değildir.”
Bizim ellerde dil seçimi önemli ve önde yani… Çünkü dilini ve namusunu koruyana cennet vâadi ve garantisi var. Birileri kendi adlarına seçmesi gerekenleri tamamlamış gibi, millet için seçecekler. Veya kendi adlarına olanları tamamladığını var sayanlar millet önünde seçilmek için ortaya atılacaklar. Biz buna aday olmak mı diyoruz ne?
Cicili bir dünyada seçilmek veya seçilememek… Rengârenk bir hayatta seçime yenilmek… Hedefi ıskalamak… Sizce nasıl bir duygudur, kendini başkalarının tercihine mahkûm etmek? Yani onlar beğenmezlerse ben kötü adam mı oluyorum? Veya yaptığım renkli gösterişlerle, gözlerine giren şaklabanlıklarla onların seçimini etkiler ve tercihleri kendime yönlendirirsem ben bu işi on ikiden vurarak mı halediyorum?
Ama yine de yaklaşıyor seçimlerden biri. Şunu iyi biliyorum ki, aslında seçilen benim. Sadece onların üzerinden yapıyorum bu işi.
Size dostlarıma ait iki örneği anlatsam belki de düşüncelerimi daha iyi ifade etmiş olurum.
Birinci dostum anlatıyor:
Yıllar önce bir seçim arifesinde mahallenin cami imamı aniden Cuma kıldırma işini birisine devretmek zorunda kaldı. Cuma namazını kıldırmak da bana düştü. Bu cemaate ne desem diye düşünürken aklıma seçim geldi. Minberden parti propagandası yapacağımı düşünmüyorsunuzdur. Ben de çıkıp dedim ki “Cemaat 2 gün sonra seçim var. İnsanlar Allah katında her yaptığından mesuldür. Bu nedenle Allah sizin hangi tercihinizden memnun olacaksa onu kullanın.” Minberden indim. Sonradan öğrendim ki, minberin önünde oturan ve hutbe esnasında kıpırdayıp duran yaşlı vatandaş, elini silahına götürmüş ve beni oracıkta vurmak istemiş. Sebebi de “seçimde Allah’ı memnun edin “ demişim. “Bu hoca Allah’a çağırdı öyleyse benim partiden değil” diye düşünmüş. Ama camide olduğumuz için vazgeçmiş.
İkinci bir dosttan;
Bir seyahat esnasında yol kenarındaki dinlenme tesisinde mola verdik. Tesis sahibiyle muhabbete başladık. Derken söz yaklaşan seçimlere geldi. Tesis sahibi büyük bir ısrarla X partisini savunuyor, marifetlerini anlatır. Sonunda ben dayanamayıp; “Amca! Dua edelim Allah’a da seni ahrette bu X partisinin başkanı ve yöneticileri ile aynı yere koysun. Zira çok seviyorsun.” deyince amca kızdı ve “Karıştırma orayı. Ben ahrette onun gittiği yere gitmeyi kesinlikle istemem. Ben onları sadece dünyada destekliyorum” dedi. (Galiba “Kişi sevdiğiyle beraberdir” hadisini bilmiyor.)
Ne dersiniz? Birçoklarının “ilk” diye heyecanlandığı bir seçim değil mi? Ama bu sadece seçmek değil, aynı zamanda seçilmek oluyor. Hadi hayırlısı. Ama siz mutlaka on ikiden vurun.