Efendim, hani size inanmayanlar için, Rabbimiz huzurunuzda bir mucize yaratmış ve bir ağacı yanınıza kadar yürüterek “Ente Resulullah” dedirtmişti… İşte Efendim, o ağaçların her yaprağında öyle bilimsel keşifler meyve veriyor ki; şimdi bilim insanları hayretler içinde yanıp tutuşuyorlar.
Zaman gecenin bir vakti, laboratuvardayım. Deney yaparken bir şeyler dinlemeyi seviyorum. Ellerimde ise fare ve insan genlerini birleştirerek klonladığımız genler duruyordu. Bazı benzer klinik çalışmalarda kanserli hastaların hayatını kurtarmaya vesile olmuştu bile… Neyse… Ve Ertuğrul Erkişi söylemeye başladı. ‘‘Seni andım dün gece…’’
Tomurcuklar açıyorken,
Başaklar bağlanmışken,
Titredim Efendim,
Seni andım dün gece…
Yıllar yılları kovalıyordu; yüz yıllar yaşlanmıştı bile. Kurtlar bastonunu kemirip nerdeyse bin yılları bile devirmek üzereler… Ama siz hep yenisiniz Efendim… Bazen bilimle yatıp kalkanlar, her şeyi açıklayabileceklerini düşünürler. Lâkin Efendim, kalplerimizdeki ölümsüzlüğünüzü ve ebedi genç oluşunuzu açıklayamıyorlar işte…
Anlatmayı çok isterim şu an yaptığımız çalışmaları… Hepsi hikmet ender hikmet işler… Efendim, hiç kimsenin olmadığı bu vakitte laboratuvarımıza gelmenizi tahayyül ettim dün gece…
O’nun geçtiği sokaklar,
Güller kokar dediler,
Ötelerden kokularla,
Geldin sandım dün gece…
Hani daha Siz, Hira’dan inmek üzereyken çevrenizde bulunan taşlar ve ağaçlar “Ente Resulullah (Sen Allah’ın Elçisisin)” diyorlar ve peygamberliğinizi tebrik ediyorlardı… Efendim, işte şu deneyler, buluşlar ve keşifler hepsi şimdi “Muhammedur Resulullah’ diyorlar… Hepsi sizin kalbinize indirilen; ama bütün insanlığın akleden kalplerine hitap eden Kur’an’dan ayetlerin vücutlaşmış halleri sanki… Hangi araştırma, hangi bilim dalı varsa onlar da öyle… Kim Nobel alıyorsa, sizin “Düşünmez misiniz, akletmez misiniz?” ayetlerini tebliğ etmenizi haykırıyorlar bir başka dille…
Biz hiç yazı görmedik,
Kışta doğdun dediler,
Nevbaharda geleni,
Sensin sandım dün gece…
Hani Efendim, bir bebeğin nutfeden insan haline dönüştürülmesine kadar her aşama, kalbinizde ilk neşv-ü nema bulduğu an üzerinden yüzlerce yıl geçti… Şimdi Efendim, neredeyse her aşamayı Kur’an’ın anlattığı şekilde en detayına kadar bilebiliyor ve görüyoruz… Efendim, artık her bilim insanı, bebeğin yaratılış itibariyle ‘mucize’ olduğunu belirtmeden edemiyor… İşte Efendim, tüm bilimsel keşifler, Size indirileni ‘isteseler de istemeseler de’ kabul ediyorlar… Etrafımda bulunan bütün deneyler, lisan-ı halleriyle ‘La ilahe ilallah, Muhammedurresulullah” diyorlar…
Bu bahçeler O’nundu,
Bazen uğrar dediler,
Bir gülün kokusunda,
Seni duydum dün gece…
Efendim, hani size inanmayanlar için, Rabbimiz huzurunuzda bir mucize yaratmış ve bir ağacı yanınıza kadar yürüterek “Ente Resulullah” dedirtmişti… İşte Efendim, o ağaçların her yaprağında öyle bilimsel keşifler meyve veriyor ki; şimdi bilim insanları hayretler içinde yanıp tutuşuyorlar. Güneşin yakıcı ateşi altında tül gibi incecik yaprakların yemyeşil kalabilmesi daha henüz bu yüzyılda anlaşılabildi… Hz. İbrahim’i yakmayan ateş misali; ateşten esenlik kalarak yaprakların yanmamasını bilim daha yeni açıklayabiliyor “fotosentez” olayıyla… Efendim yine her Nobel’lik keşif avucunuzdaki taşlar misali sizi zikrediyor, peygamberliğinizi tasdik ediyorlar…
Bu bahçeler de sizindir Efendim…
Hani Efendim, zehirli bir et sunulunca size, onu yemek üzereyken et dile gelmiş ‘ben zehirliyim, beni yeme!’ diye, Allah’ın inayetiyle uyarmıştı sizi… İşte Efendim, artık yaptığımız tüm deneylerde yediğimiz her lokmayı analiz edebiliyor ve zararlı olup olmadığını değerlendirebiliyoruz… Efendim, şu laboratuvarımızda bulunan tüm cihaz ve kimyasallar işte aynen böyle manayı harfleri ve halleriyle ‘Muhammedur Resulullah’ diyorlar…
Ötelerden kokularla,
Geldin sandım dün gece…
Titredim Efendim,
Seni andım dün gece…