Peygamberlerin “fetanet” (akıllı ve zeki olma) sıfatından bir cüz olan firâset, ince bir zekâ ile muhâtabın akıl seviyesine göre davranmaktır. Zira bir kimseyi sevindiren bir davranış, diğer bir kimseyi üzebilir.
Firâsetli bir müslüman, kime, neyi, ne zaman, nasıl söyleyeceğini ve ne şekilde davranacağını iyi bilir.
Hz. Süleyman çocukluğundan itibâren yüksek bir anlayışa sahip, çok zeki biriydi. Rasûlullah (s.a.v.) onunla ilgili şöyle bir hâdise anlatır:
“…Vaktiyle iki kadın ve beraberlerinde çocukları vardı. Yolda giderlerken bir kurt gelip kadınlardan büyük olanın çocuğunu kaptı. O hemen küçük kadına:
«–Kurt, senin çocuğunu götürdü.» dedi.
Diğer kadın:
«–Hayır, senin çocuğunu götürdü!» dedi.
Nihâyet bu iki kadın, aralarında hükmetmesi için Hz. Dâvûd’a mürâcaat ettiler. Hazret-i Dâvûd, çocuğun büyük kadına ait olduğuna hükmetti. Kadınlar oradan çıkıp, Hz. Dâvûd’un oğlu Hz. Süleyman’a gittiler. Babasının verdiği hükmü söylediler.
Hz. Süleyman da:
«–Bana bir bıçak getirin! Çocuğu bu iki kadın arasında paylaştırayım!» dedi. Küçük kadın hemen atılıp:
«–Aman öyle yapma! Allah sana rahmet eylesin! Çocuk bu kadınındır!» dedi.
Bunun üzerine Hz. Süleyman çocuğun küçük kadına âit olduğuna hükmetti.” (Buhârî, Enbiyâ, 40)
Dolayısıyla bir müslümanın da, peygamberlerdeki fetânet sıfatından hisse alıp akıllı, uyanık ve firâset sahibi olması îcâb eder. Nitekim Hazret-i Peygamber (s.a.v):
“Mü’minin firâsetinden sakınınız! Çünkü o, Allâh’ın nûruyla bakar.” buyurmuştur. (Tirmizî, Tefsîr, 15/3127)
Dünyada ve ülkemizde her türlü fitnenin kol gezdiği bu günlerde firasetli olmaya her zamankinden daha muhtacız.